31 Mayıs 2009 Pazar

Yetmiş Üçüncü Yazı

Bugün "Dünya Sigarasız Günü"ymüş ya... Sabahtan beri haberlerde her söylendiğinde annemin ve dedemin küçümseyen bakaşlarına maruz kalıyorum... Çok sıkıcı olmaya başladı... Hiçbir şey bilmeyen Taksim'deki protestocular da pasif içicilik hakkında atıp tutarken de "bak dinle dinle" demesinden sıkıldım annemin... Yeter be!

----------------
Now playing: Nick Cave & the Bad Seeds - Still in Love
via FoxyTunes

Yetmiş İkinci Yazı

Tunalı'da eski Mado(yeni C'Viz)'nun yanında "İrfan" diye bir yer var ya... Oranın reklamımsı şeyindeki hatun birine benziyor lan... Kime benziyor?? Bulan söylesin hadi...

----------------
Now playing: Fungu - Little Black Dress
via FoxyTunes

Yetmiş Birinci Yazı


Ben eskiden çok tenis izlerdim gençler... Özellikle bayanları... Bana kalırsa erkeklere göre daha az belli oluyor kimin kazanacağı, daha bir heyecanlı... Yalnız uzun zamandır şampiyon belliydi... Geçen seneye kadar çok uzun bir süre maçlar belli olmasa da hani en son şampiyoun Justine Henin olurdu... Ben de çok yıllar önce bu hatunun bir maçını izlemiş, hasta olmuştum... O zamandan beri "Justine Henin benim favorim" cümlesini çok fazla kullanırım... Gelin görün ki bizim Henin(ben onu ilk izlediğimde Henin-Hardenne idi... Sonra boşandı)geçen sene 25 yaşındayken emekliye ayrılıverdi(bu yazıya başlarken Rezai-Safina maçını izliyordum Safina alır demek için başladım yazıya ama maç bitti Safina tabii ki aldı)... Ve ben geçen seneki ilk birkaç turnuva hariç hiç izlememeye başladım... Çünkü Henin yoktu! Sonraki favorilerim sırasıyla Ana Ivaonic, Dinara Safina, Serena Williams, Jelena Jankovic ve sonra tekrar Dinara Safina oldu... Ama yeterince zevk alamadım yine de... Ben bu yazıyı bağlayamıyorum... Sonuçta Roland Garros 2009 Kupası bayanlarda favorim Safina'nın, erkeklerde de favorim Nadal'ın olur... Kadınlar için konuşamam ama erkeklerde final maçı Nadal ve Federer arasında oynanır... Bir sürpriz olacağını sanmıyorum... Kadınlarda aslında Ivanovic finale çıkar diyecektim ama sıradaki maçında galip gelen taraf Safina ile oynayacakmış... Ivanovic muhtemelen çeyrek finalde gidecek... Böyle işte... Saygılar... Nadal çok büyük oldu ama idare edin...

Yetmişinci Yazı

Yazacak çok şeyim ama daha çok olan uykum var.. Ne yapmalı bilmiyorum... Yatalım en iyisi, yarın yazarız değil mi?? Evet... Ay lev ye okuyucu...

----------------
Now playing: Jenny Owen Youngs - Voice on Tape
via FoxyTunes

29 Mayıs 2009 Cuma

Altmış Dokuzuncu Yazı

Bence Kevin Federline'a normalde "K-Fed" derken, Britney ile boşandıktan sonra "Fed-Ex" demeleri çok komik...

Altmış Sekizinci Yazı



Chase Benz ne yaa?! Hem ne bu dansçı tutkusu?! İlla dansçı mı olalım yani?? Onu da yaparız istersen de adam gibi biri olsun bir seferinde de lütfen yaa... Dünyada adam kalmamış gibi gitmiş yine bi dansçı bulmuş kendine... Hayız yani madem en eski sevgililerine yalvarabiliyosun(bkz. K-Fed a.k.a. Fed-Ex), Justin var kapı gibi be güzelim... Chase Benz denen bu zübüğü bulana kadar Justin'i tekrar kazan daha iyi... Ben gelene kadar tabi... Öff sinirlendim yine...

----------------
Now playing: Dizzee Rascal feat. Calvin Harris & Chrome - Dance Wiv Me (Club Mix)
via FoxyTunes

Altmış Yedinci Yazı

Dikkat!: Konudan konuya atlayan, birkaç başlık altında yazılması gereken ama birkaç başlık altında yazmaya üşendiğim yazı...

Not: Yazıda geçen "kıl" kelimelerinden hiçbiri aksi belirtilmedikçe sakal, bıyık ve favorilerden oluşan "yüz kılları"ndan başka anlamda kullanılmamaktadır... Fesatlıklardan müessesemiz sorumlu değildir...


1. Kıllar

Kıllar çok acaip olabiliyor be okur... Eğer bir insan uzun zamandır kıllıysa, bunları keserken dikkatli olmalıdır bence... Sonunda ortaya çıkan şeyin ne olacağını hiçbirimiz bilemeyiz zira... Mesela, tanıyanlar bilir, babamın ezelden beri top sakalı vardır ve sevimli bir insandır... Ve fekat bu insan her zaman böyle değilmiş... O sakal gittiği zaman anladığımız bir gerçek var ki babam aslında dişlek ve göt çene... Evet... "Babam" başlığı altında dişlekliğiyle ilgili bir yazıyı da okuyacaksınız...
Sadece keserken değil kestirirken de dikkat edilmelidir... Scrubs'da vardı bunun örneği... Sevgili doktorumuz Turk, o zamanlar sevgilisi olan Carla tarafından baskı altında bırakılır ve bıyığı zorla kestirilir... Ortaya çıkan sonuç şu şekildedir;


Evet, kocaman bir ben! (Görünüyordur umarım) Yani siz siz olun, kıllarınızı keserken ya da insanlardan kesmelerini isterken bir kez daha düşünün dostlar...


2. Shattered Glass

Bu güzel Britney Spears şarkısı için söylenecek tek şey doğru çıktığıdır sanırım... Sözler bakınız böyle;

Did I wake you, were you sleepin',
Were you still in my bed?
Or is a nightmare keepin' you up instead?
Oh baby, are you feelin' guilty for what you did?
If you think you're hurtin',
You ain't seen nothin' yet!

[Chorus:]
Was it really worth it?
Was she everything that you were looking for?
Feel like a man?
I hope you know that, you can't come back
Cause all we had,
Is broken like shattered glass

You're gonna see me in your dreams tonight,
My face is gonna haunt you all the time
I promise that you gon' want me back,
When your world falls apart,
Like shattered glass, glass, glass, glass

Are you havin' trouble focusin' throughout the day?
Do you find yourself still callin' my name?
Do you wish you could be one time and take it back?
I bet you realize that she ain't half the woman I am...

Sonuçta aldatma olayına yalnızca bir kez maruz kalmış olabilirim ama o seferde de bu şarkıyı bilmesem de "i promise that you gon' want me back"e benzer bir şeyler demiştim içimden Jessica Hatun'un yüzüne karşı bağıra bağıra... Sonra neler olduğu içinse buraya bakınız... Ben aldatırsan böyle olur işte güzelim... Evet... Banyoda bunu düşündüm bugün...


3. Geçen Günler ve Bugün

Tükandaydım ben kaç gündür gündüzleri... Amcama yardım ediyordum... Kendilerinin bir sahafı var ki of yani... O da ilerleyen başlıklarda fotoğraflarıyla karşınızda olacaktır efendim... Ama demek istediğim o ki; çok atraksiyonum olmadı... Hayır, yalan... Oldu gayet... Mesela sonunda "o" diye bahsettiğim insanla aram düzelir gibi oldu... Bu son cümlem de çok orta okul günlük yazısı gibi oldu mu?? Oldu bence...
Neyse, sonuç olarak aramız iyiyken bile pek aramayan, benim aramamı bekleyen bir insandı o... Aramız kötü olduktan sonra hele araması hayal olmuştu ki kendisine çarşamba günü okula gidebileceğimi çıtlatmamla çat diye çarşamba günü bir mesaj bir de çağrı aldım... Okula gitmemiştim, uyuyordum ve her şeyi kaçırdım, o ayrı...
Bugün de okula gittim... Kod adı Laura yine gelmedi, konuşamadım... Sanırım gitti artık... Geçen hafta çarşamba kaybettim son şansımı... Ve pişmanım okuyucu... Çok pişmanım... Bu arada yazının buralarına kadar okumadım, değil mi?? İstediğimi yazarım bence buraya... Çok gözünde büyüdü çünkü bu yazı senin... Sonraki başlığa atladın bile... Ben bazen kusuyorum... Manyak gibi... Altıma falan da yaparım hep geceleri... Birkaç kere koltuğa kaka da yaptım... Haha biliyordum okumadığını... Yeah!
Neyse işte sonra insanlarla içmeye gittim... Sabah da çok sevgili Özge arkadaşımız tarafından servise yürürken yolda bulunup arabaya atıldım ve şunu fark ettim; she has Britney Spears nails! Açıklaması zor ama tırnakları aynı... Öyle yani... Şişman teşekkürlerimizi sunarız burdan ona da...
Öyle birkaç gündü işte... Anladın mı bilmiyorum... Bu arada dedemle teyzem İstanbul'dan geldi... Dedem geleneği bozmadı tabii ve bugünkü kalabalık aile rakısı sofrasında "fena olduğunu" iddia ederek ambulans çağırttı ve annemle beraber acile gittiler... Bu durumla tabii ki herkes dalga geçti çünkü artık gerçek olmadığının herkes farkında... Sorry, bro...


4. Babam

Babamın bana anlattığı birkaç olaydan bahsetmek isterim sizlere efenim...

Kendileri dişlek bir insandır... Neyse işte bir gün bu okulda... İlkokul olsa gerek... Hocası buna devamlı "sırıtma oğlum" diyor... Bu da "sırıtmıyorum" der... Bütün gün bunlar karşılıklı atıştıktan sonra olay babaannemin okula çağırılmasıyla son bulur... Hoca babamın sürekli sırıttığını, sırıtma diyince de sırıtmaya devam ederek sırıtmıyorum dediğini anlatır... Babaannem babamın sağlam ağzına s.çar... Sonradan ortaya çıkar ki adamcağız o kadar dişlek ki ağzını kapattığı zaman yüzünde sırıtma ifadesi oluyor...

Bir başka olay da 11 Eylül 1980 tarihinde, ertesi gün sınavı olan Küçük Altan(aslında çok da küçük sayılmaz lan benim bu halimden daha büyük)'ın çok inanmasa da "yarın bir şey olsa da okula gidemesek" diye dua etmesiyle başlar... Korkarım duası kabul olmuştur; çünkü ertesi gün 12 Eylük 1980'dir... Yaa...

Annesiyle ayakkabı almaya gidecek olan daha küçük bir Altan ise pencereden dışarı bakmaktadır giydirilmiş bir şekilde... Çıkmak için annesinin namaz kılmasını beklerken az sonra gideceği Ulus'a doğru bakmaktadır... Birkaç dakika sonra ise Ulus'a düşen uçağı görür ve o gün kekeme olur... Hâlâ bazen kekelemektedir...

4-5 yıl önce de İzmir'den Ankara'ya hareket etmiş olan olgun Altan ağzındaki sakızı arabasının camından atmaya karar verir... Büyük bir başarı sonucu attığı sakız aynen içeri girip sırtına yapışır... Neler olduğunun farkında olmayan Altan bütün gün aynı arabanın içinde yol alır... Ankara'ya geldiğinde ceketini atmak zorunda kalır...

Kahramanımız Altan, bu defa yaz tatilinin son gününde sabahın köründe kalkıp en büyük tutkularından biri olan trenlerden bir demet görmek için Selçuk Garı'na gitmiştir... Orada bie makinistle tanışır, makinist onu Muğla(emin değilim)'ya götürüp getirmeyi teklif eder... Üstelik o kullanacaktır... Altan yazlıktaki son günde ailesiyle olması gerektiğini düşünerek makinisti reddeder ve ailesinin yanına döner... Ailesi ona "aman ne olacak gitseydin" diyince de pişman olur gitmediğine... Bütün gün makinistin adı olan Veysel'i sayıklar... Günün sonuna doğru "Vehbi" de dahil olmak üzere birçok farklı isim alan makinistle ilgili son söylenen şudur; "adını hatırlamıyorum ama v ile başlıyordu"... Aylar sonra makinistle tekrar karşılaşılır, makinistin adı öğrenilir... Söylenen isim "Gani"dir...


5. Tükan

Bu devamlı amcama yardım için gittiğim tükan bir sahaftır... İçinde ağırlıklı olarak çizgi romanlar bulunur... Diğer ağırlık polisiye romanlardadır ama bunlar dışında da bolca kitap vardır... İşte size tükandan kareler...







6. Saçlar

Çok uzamışlar be... Kestirmem lazım artık bir ara...


7. Tavsiye

Dinlemekte olduğum şarkıya bakın, nostalji yapın... Küveti doldurun, sigaranızı yakın, içeceğinizi alın, ışıkları kapatıp her yere mum yakın, tütsü de yakın, yumuşak şarkılar dinleyin... Saygılar...

----------------
Now playing: Spice Girls - Wannabe
via FoxyTunes

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Altmış Altıncı Yazı

O değil de yana koyduğum playerda "Rick Rubin"i sansürlemişler kötü olmuş...

Altmış Beşinci Yazı

Temizliğe gelen kadın gelmeden önce benim niye etrafı toplamam gerekiyor hiç anlamıyorum... Kadın o iş için para almıyor mu?? Cidden, neden yani?? O zaman niye var ki o kadın?? Sırf ütü yapıp etrafı süpürgeyle dolaşmak içinse yazın gelmesin o zaman, ben de yaparım onları... Daha ucuza hem de...

----------------
Now playing: Of Montreal - Requiem for o.m.m.2
via FoxyTunes

26 Mayıs 2009 Salı

Altmış Dördüncü Yazı

Sabah 8.00'dan 11.40'a kadar bekledim, gelmedi... Evren konuşmamı istemiyor sanırım... Bilmiyorum... Gerçi itiraf etmeliyim ki 10.45 ile 11.20 arasında Mozart'a gittim ki ondan bahsetmek bile istemiyorum... Neyse sonuç olarak gelmedi Lauracık... Ben aslında "bugün oldu oldu, olmadı bırakıyorum lan peşini" demiştim kendi kendime ama sanırım bırakmıyorum peşini... Galiba yarın da gideceğim okula... Bilemedim... Gelişmelerle karşınızdaydım... Saygılar...

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Altmış Üçüncü Yazı

Size vidyolar getirdim... Bakın mesela bu özellikle sonuna hasta olunası bir videodur... Ellen Degeneres ve Britney Spears "caroling"e giderler... Olaylar gelişir... Favori sahnelerim de insanların bakışları, Britney bisküvi yerken Ellen'ın "have you not eaten today?" demesi, en sondaki kadının atkı tarafından paketlenmesi, Ellen'ın kapıyı açmayanlara "Britney, bitch!" diye bağırması, kapıya asılan Anetha Franklin ve tabii ki en sondaki Jingle Bells...



Bu da sarhoş Britney... Bence çok normal ve sevimli... Hep sarhoş olsun... Sıradan insan yanını görüp mutlu olalım sevelim...



Bu da bir Mystery Jets, Laura Marling düetinin çok tatlı klibi... Yemek istiyor insan hepsini...



Bu da Jay and Silent Bob Strike Back'den Jay'in rapi... Seviyoruz kendilerini... Sağdaki eleman da o ulvi Kevin Smith olurlar...



Saygılar...


----------------
Now playing: Britney Spears - What You See Is What You Get
via FoxyTunes

Altmış İkinci Yazı

Evet, konser kritikleriyle geleceğimi falan zannediyorsanız yanılıyorsunuz... Çünkü ben viski içtim cumartesi günü... Viski demek o geceyi hatırlamamak demek... Takside giderken kapıyı açıp dışarı kusacak ve bunu hatırlamayacak kadar sarhoş olmak demek... Manyaklar gibi ağlayıp her şeyi itiraf etmek demek... Evet... Bütün bunları bu zübüzük yaptı işte;

İfşa ediyorum! Suçlusu odur! Neyse yani sonuç olarak cumartesiyle ilgili anlatılacak pek bir şey yok...

Ama pazarla ilgili var... Bir akşamdan kalma olan ben, pazar günü midem bulandığı için yalnızca akşam yemeği yiyebildim(havuçlar hariç)... Ancak yaklaşık 12.00'da başlayıp 22 küsurda sona eren bir Britney Spears maratonu vardı ki öf yani... Sonra da şansıma Nr.1'da konserini verdiler... Bu gece artık ne fantaziler gelir bilmiyorum...

Şu fotoğrafını da çok sevdim... Bir bu ifadesini bir de o spastik kahkahasını çok seviyorum... Canım yaa yerim...



Bu da spastik gülüş:



Yarın da sabah 8 servisiyle kitaplarımı, çizimlerimi falan alıp durakta kod adı Laura'yı beklemeyi planlıyorum... Artık konuşmak için başka şansım kalmadı... Son günler... Haberlerini iletirim... Saygılar...

24 Mayıs 2009 Pazar

Altmış Birinci Yazı

Bence Kings Of Leon'un davulunda "KOL" yazıyor olması komik bir şey...

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Altmışıncı Yazı


Altmış yazmak komikmiş be... Neyse efenim, tükanda böyle arka taarafta ecnebice çizgi romanlar var ama devamı olmayan bir şekilde... Böyle 75. sayı, 546. sayı vr 744. sayı mesela... O yüzden pek bakmıyordum oralara... Oysa ki yeni bir şeyler keşfetmek istiyordum... Geçen gün "Machine Teen diye bir şey buldum... Toplamda 5 sayıymış ve 1. ve 2. sayı da vardı orda... Tükan sahibinin yeğeni olarakdan oturup oracıkta okudum o 2 sayıyı... Ve sevdim... Diğer 3 sayıyı da ya internetten okurum ya da internetten alırım diyordum ama okusam daha tatlı olur diyordum... Marvel sağ olsun, sitesinde okuma atraksiyonu yapmış ama sadece kapak ve takiben olan 2-3 sayfa... "Wtf?!" demekten kendimi alamadım... Neyse diyeceğim odur ki; bulursanız okuyun, güzel... Bana da diyin "aha da burdan okudum" diye... Ben de okuyayım... Hep beraber mutlu olalım... Evet...

----------------
Now playing: Rancid - Nihilism
via FoxyTunes

Elli Dokuzuncu Yazı

Sigaram da bitti benim blog... Britney Spears Weekend'e rağmen olmayan televizyon, olmayan sigaralar... Ne yapmalı bilmiyorum... Ha bu arada, kendi reklamımı yapayım... Norman the Normal Boy için yeni bölümlerim ve ilk çizimler hazır olmak üzere! Bekleyin!

----------------
Now playing: Rancid - Unwritten Rules
via FoxyTunes

Elli Sekizinci Yazı

Bir de blog, ben az kalsın Antalya'ya gidiyordum bugün... Bence gitsem yararlı da olurdu... Çünkü Paris Hilton ordaymış... Onunla kanka olursam Britney yolları açılmaz mı bana? Niye gitmedim ki sabah babamla? Damn!

----------------
Now playing: M.I.A. - Paper Planes (DFA Remix)
via FoxyTunes

Elli Yedinci Yazı

Televizyonumuz yok okuyucu... Dün tamire gitti, götüren adam da bize "bugün gün içinde gelecek" dedi... Tabii ki gelmedi... Sonra akşam ben eve geldiğimde(11 suları oluyor sanırım) hâlâ gelmemişti... Üstelik benim hayallerim vardı... Maç izleyecektim ben... Daha da önemlisi MTV'deki Britney Spears Weekend... Yani ben bir yıldır şu günü bekliyorum ve televizyon yok evde... Dün akşam en son anneme "size geçici televizyon getirelim sizinkini yarın sabah getirelim" demiş ama tabii ki geçici televizyon falan da yok ortada... Saat de şu anda 15.12 ama kalıcısı da yok... Çıldırmak üzereyim be okuyucu... Üstelik MTV'nin sitesinde de izlenmiyor... Hayat çok zor yani şu anda benim için...

Akşam da Dengesiz Herifler konserine gidelim diyoruz... If'teler akşam saat 9'dan itibaren... Burdan da reklamlarını yapalım... Eğer bir süre daha televizyonsuz durmam gerekirse sanırım dışarı çıkıp içeceğim... Ama yani içeceğim... Param da var çünkü, viski falan almayı planlıyorum bu akşam için... Gerçi almasam da olur sanırım, evde var... Sonuç olarak bu gece yine sarhoş bir Ekin olacak karşınızda... Okulunun bitmesini kutlamanın yanı sıra muhtemelen Laura kod adlı hatunla konuşmamamanın pişmanlığına da ağlayacağım... Yeah!

Çok dandik bir paragraf düzenim oldu bugün, farkındayım ama idare edin bence... Neyse efenim eve geldikten sonrası da keyifli olacak heralde... Zeynep Hanım bizde olacaklar... Bu sefer de sızmazsak(çünkü bizim evde olunca sızıyoruz hemen) eğleniriz onunla da... Gerçi viski içersem sızarım mutlemelen...

Bu arada 400 maddeye çıkmış olan film listemden izlemiş olduğum filmlerin sayısı da 102'den 114'e çıkmış... Bu durumdan hoşlanmamış olsam da(az izlemişim) önümde çok tatlı bir yaz tatili olduğunu göz önünde bulundurursak bence istersem 214'e çıkarırım okul başlayana kadar bu sayıyı... Gerçi diziler de var, bilemedim... Bunları niye yazıyorum size? Çünkü çok yakında kritikleriyle karşınızda olacağım... 114 film kritiği... Boru değil bence... Hazır olun...

Bu arada Watchmen'in çizgi romanının bir kısmını okudum, güzele benziyor... Kendi kendime çizgiroman uyarlamalarına gitme kararı aldığım için(Bluntman and Chronic sayılmaz-onlar Jay ve Silent Bob-) filmini izlememiştim ama izleyen insanların büyük bir kısmı beğenmemiş... Sanırım bu yaz bu kararımı da bozup bir göz atacağım ona...

Ayrıca artık "New York, I Love You" istiyorum ben... Çünkü bir yıldan fazla süredir bekliyorum bu filmi, hadi artık... Ama beklemekte haksız mıyım? Ekibe bakın;


Yönetmen Kısmısı:

Fatih Akin
Yvan Attal
Allen Hughes
Shunji Iwai
Wen Jiang
Shekhar Kapur
Joshua Marston
Mira Nair
Natalie Portman
Brett Ratner
Randall Balsmeyer(filmin haberini ilk alığımızda listede Scarlett Johansson da vardı)


Oyuncu Kısmısı:

Natalie Portman
Blake Lively
Bradley Cooper
Orlando Bloom
Christina Ricci
Robin Wright Penn
Hayden Christensen
Rachel Bilson
Ethan Hawke
James Caan
Andy Garcia
Olivia Thirlby
Uğur Yücel

İşte böyle... Bir de perşembe günü sevgili Can Koçak(büyük olan) ile "hiç mi yaz dizisi yok be" tartışması yapmıştık, ben de "bir tane vardı yaa" demiş, ne olduğunu hatırlayamamıştım... Oysa ki ayıpmış bence yaptığım... Zira Can, Weeds! Ve geliyor 5. sezon... Mutluyuz... Beklemedeyiz...

Bu arada Facebook'daki o "Bouncing Balls" isimli oyuna burdan saygılarımı sunuyorum... Geçen sene bu zamanlar da çok benzer olan "Bubble Town"a sarmıştım... O da bağımlılık yapıyordu, bu da yaptı... Ayıp bence... Bitti bu yazı da burda... Saygılar...


----------------
Now playing: Santogold - Find A Way
via FoxyTunes

21 Mayıs 2009 Perşembe

Elli Altıncı Yazı

Okulum bitti benim! Bugün son sınavıma da girdim... Kolam-oyunlarım-filmlerim ve ben resmen tatildeyiz artık... Saatlerdir de "Bouncing Balls" oynuyorum...

Tabii Kod Adı Laura ile konuşmak için son günümdü ve ben göremedim onu, o kötü oldu... Oysa konuşacaktım da hazırlamıştım kendimi... Sanırım yarın bir daha okula gideceğim görmek adına onu... Emin de değilim ama... Dün de serviste yanıma oturdu canım... Yerim ben onu... Şimdilik bu kadar yazacaklarım, annem istiyor bilgisayarı... Ama daha sonra daha çok yazmayı planlıyorum...

----------------
Now playing: Death Cab For Cutie - I Will Possess Your Heart
via FoxyTunes

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Elli Beşinci Yazı

Dünyanın en büyük yalanları da "sonsuza kadar" diye başlayanlar sanırım... Çünkü genelde "birkaç ay" anlamına geliyor... Garip... Gerçekten hayatımda ilk defa biri "sonsuza kadar" bir şeyim olacağını söylemişti, 2 aydan az sürdü o sonsuzluk... Neyse hadi bakalım ilerde daha uzun bir sonsuzluk bulurum belki... Saygılar...

Elli Dördüncü Yazı

Evet sonunda eve dönebildim, üstelik yalnız olarak... Böylece biraz yazayım dedim bende...

Cuma günü Hacettepe'nin şenliğine gittim ben... Bedük vardı... Gerçi ben Bedük namına pek bir şey hatırlamıyorum ama vardı adam... Sarhoş da değildim... Sadece "Kod Adı Laura" vardı konserde... Evet evet o Laura Marling'e benzeyen exchange hatun... Tüm konser boyunca onda kaldı benim aklım... Uzun zamandan beri kimseden hoşlanmadığım için bunu bulunca çok kaptırmaya başladım kendimi... Ve fekat biraz geç hoşlandım sanki... Zira hatunun en fazla 2 haftası var... Sonra memleketine gidecektir... Exchange bu anacım... Biraz sinirimi bozuyor bu durum...

Cumartesi ısınan havalar sebebiyle pikniğe gittik... Seymenler'e... Yemeğimiz falan da vardı çok güzeldi... Güneşe yayıldık falan... Bir de Can ve Görkem karpuz almışlar, içine votka döküp kaşıkla yedik, çok güzeldi... Sonra frizbi oynadık... Hatta bakın;



Yeah ben ve frizbi atmak...

Neyse efenim sonra Can köpeğini gitti getirdi... Burdan Elişa'ya saygılar... Heralde böyle yazılıyordur, bilmiyorum... Bakınız Can ve Elişa gelirken;



Sonra Elişa'yı gezdirdik falan... Yürüdk... Ben koştum... Çok ilginç bu mesela... Beni tanıyan bilir çünkü, koşmam ben... Yürümem bile hatta nerdeyse... Eğlendik bolca yani... Akşamına da Eurovision'u izledik, memnun kaldık... Beklediğimiz gibiydi... Norveç'i de beğendik... Ben Portekiz ve Fransa'yı da beğendim ama alamazdı onlar zaten... Almanların da Ditta Von Teese'i çıkarmaları komik geldi bana, neden bilmiyorum... Zeynepler'e gittim ben sonra, orda kaldım...

Ertesi gün, yani pazar günü, yine piknik yaptık... Konutkent semalarında bu defa... Yaşadığından şüphelendiğim Rengim de geldi... Bir de Yasemin diye sevimli bir insancıkla tanıştım... Gecesine yine Zeynepler'de kaldım...

Sabah Zeynep okula giderken de eve geldim... 1 servisiyle de okula gidip Mayfest'de kaybettiğim okul kimliğimi alacağım... Laura'yı da görürüm belki... Onur'u da görsem de, o tanıyormuş, tanıştırsa... Ayrıca Orçun; armut vücutlu değilmiş abi, dikkat ettim...

Çok özet bir yazı oldu ama film izleyeceğim... Annem filmin yarısında aldı TV'yi benden çünkü... Ebruli izleyip Pilates yapmak için... Ebru Şallı'nın konuşmasına da uyuz oldum ayrıca...

Yazımı da Laura Marling - Shine'ın sözleriyle bitiriyorum... Çünkü güneş ışığını sevdiğime karar verdim... Saygılar...

I need shine...
I need shine...
I need shine...
Step away from my light, i need shine...



P.S: Bana böyle bok gibi davranmaya devam edeceksen cidden "step away from my light"... Sıkıldım artık...

15 Mayıs 2009 Cuma

Elli Üçüncü Yazı

"Sen yoksan ben hiç yokum bundan sonra..." demiştim ya... O geldi bugün ve ben de vardım... Yaa işte böyle... Ve ayrıca da yine okuldayım ben, o yüzden yine Türkçe karakterlerin hepsini copy-paste ile yazıyorum... Bu çabalarımdan dolayı ekstra bir sevin bence beni... Ay lev ye... Ama hepinizi... Saygılar...

Elli İkinci Yazı

Başka insanlara "bebeğim" demenden nefret ediyorum... O anlamda olmadığını bilsem bile... Gerçi başka insanlar demem saçma oldu... Ne de olsa hepimiz biliyoruz ki bana hayatın boyunca "bebeğim" demeyeceksin bir daha.. Evet... Bunları yazıyorum ama kararım değişmedi ha... Sen yoksan ben hiç yokum bundan sonra... Böyle... Saygılar...

14 Mayıs 2009 Perşembe

Elli Birinci Yazı

Yine okuldayım ben, o yüzden Türkçe karakterlerin hepsini copy-paste ile yazıyorum... Zor yani aslında yazmak şu anda... Baya hem de...

Neyse... Şunu diyecektim; bir şarkının alt yapısı iyiyse eğer, ben o şarkıyı dinlerim arkadaş... Sözleri cok da iyi olmasa da... Ya da dinlemiyorum bile bazen sözlerini...

Bu da örnek şarkı: The Roots - Don't Say Nuthin'... Eve gidince şarkıya da link vereceğim...

Teşekkür ediyorum ve dağılıyorum...

Ellinci Yazı

Bir şarkı var, şarkı sözlerini veya kendini bulanı öpüyorum... Hadi bulun... "i don't remember much of that night except the look in her eyes" diye bir kısmı var... Gud lak...


Çok geç not: Ben buldum şarkıyı sonradan... Color Of Clouds'un The Look şarkısıymış... Dinleyin bence hemen...

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Kırk Dokuzuncu Yazı

Otobüs-Minibüs(Dolmuş)-Taksi-Servis sahiplerinden şunu istiyorum; "Maaşallah" yazmayı öğrenin... Çünkü o "Maşallah" diye yazılmıyor... "Maşaallah" hiç değil...

----------------
Now playing: Britney Spears - Why Should I Be Sad
via FoxyTunes

12 Mayıs 2009 Salı

Kırk Sekizinci Yazı

Bu aralar "keşke kendi hayatımı yaşasaydım" düşüncesine çok kaptırdım kendimi... Şimdi düşününce bu yazıyı okuyor olsaydım muhtemelen "yaşamıyor musun ki kendi hayatını?? kimin hayatı ki bu??" derdim... Sen de diyorsundur belki... Belki de demiyorsundur... Diyorsan oku devamını...

Hayır, yaşamıyorum... Annemlerin hayatını yaşıyorum... Senin hayatını yaşıyorum... Bugüne kadar aşık olduğum herkesin hayatını yaşıyorum... Bugüne kadar arkadaşım olmuş herkesin... Ya da hiç tanımadığım herkesin... Obama'nın mesela... Tayyip'in... Dünya üzerinde var olan ve artık var olmayan herkesin... Lidyalıların... Hz. Muhammed'in... Osman Bey'in... Kendim hariç herkesin...

Kendi hayatımı yaşıyor olsaydım böyle olmazdı çünkü... Kendi hayatımı yaşıyor olsaydım hiç okumamıştım... Okumazdımdan kastım tabii ki kitap okumamıştm değil... Eğitim almazdım... Dünya üzerinde var olan uyuşturucuların çoğunu denemiştim şimdiye... Bana bir şekilde çekici gelen tüm kadınlarla sevişmiştim... Sevişmeye de devam ediyordum... Çekici olma nedenleri güzellikleri, yetenekleri, zekaları, tavırları ya da sadece sigara içmeleri olabilir... Ama onlarla yine de sevişmiştim... Yalnız önemli bir nokta; yatmıştım değil, sevişmiştim... Hiçbirine aşık olmamıştım, hiç kimseye aşık olmamıştım... Bulabildiğim tüm müzikleri dinlemiş, tüm filmleri izlemiştim... Devamlı geziyordum... Sürekli... Bugüne kadar beni etkilemiş olan herkesle ilgili bir şarkı yazmıştım... Muhtemelen sonuncu şarkıyı da az önce Ryan Gosling'e ithaf etmiştim...

Şu anda bu yazıyı yazmak yerine bir gemide, muhtemelen Sri Lanka'ya gidiyor, kokainimle eğleniyor, bugüne kadar hiç dinlememiş olduğum bir Soul şarkısını dinliyor ve Sofia Coppola ile sevişiyor olurdum... Sri Lanka olmasının nedeni de çok istiyor olmam falan değil, sadece ilk sırada olmaması açısından...

Hayatımın sonunda da muhtemelen Yunanistan'da, sahilde, hayatım boyunca aşık olduğum tek insanla Ouzo içerek evliliğimizi kutluyor olurdum... Hayatımızın geri kalanının planları yapıyor olurduk... Ama hayatımın sonu olacağı için hiç gerçekleşmeyecek planları...

O insan kim olurdu bilmiyorum... Belki Britney olurdu, belki o olurdu, belki sen olurdun, belki de bugüne kadar hiç tanımadığım biri olurdu... Bilmiyorum...

Bütün bunları neden yazdım?? Çünkü ben artık bunları istiyorum... Şu andaki hiçbir şey yeterli gelmiyor bana... Yukarıda yazdıklarımdan hiçbirini yapamıyorum çünkü... Hiçbirini! O yüzden yeterli değil hayatım bana... Saygılar...



P.S: Evet çirkin bir kadın ama o filmleri kim çekse sevişirdim...

Kırk Yedinci Yazı

İnsanlar çok sağlam değişir... Bunu fark ettim... Mesela bu insan eskiden böyleymiş;



sonra böyle olmuş;



Garip, değil mi??


----------------
Now playing: Santogold - Gerri and the Holograms
via FoxyTunes

Kırk Altıncı Yazı




Santogold'un "Be Stiff" isimli şarkısını "Be Spiff" diye okuyup çok heyecanlanıp anneme falan dinletmeme kaç puan veriyorsunuz??

----------------
Now playing: Britney Spears - Perfect Lover
via FoxyTunes

Kırk Beşinci Yazı

Buradan yazımı okuyan tüm arkadaşlarıma sesleniyorum; son lokmalarımı istemeyin! Ben o son lokmaları özenle sona bırakıyorum... En son ağzım(dilim?!) bayram etsin diye... Mesela yediğim yemeğin içinde "hede" var tamam mı?? O hedeyi sevmiyorum ben... Hep hedeyi yiyorum yiyorum, sona hedesiz lokma bırakıyorum tamam mı?? Sonra gelip benden o son lomkayı istersen bütün o yediğim hedelerin hesabını nasıl vereceksin bre zübük?!

Neden mi böyle damardan girdim ben bu yazıya?? Cevap veriyorum; bilmiyorum... Ben aslında buraya izlediğim filmleri ve Mayfest kritiklerini yazmaya oturdum ama nedense bir anda sinirlendim... Üstelik hani bugün benzer bir olay yaşadığımdan falan da değil... Öyle... Aklıma geldi bir anda...

Mayfest diyorduk... Meayfest güzeldi aslında... Aslında diyorum çünkü ikinci gün(cuma) bir onu görmenin ve sarhoşluğun birleşimiyle bir ağlamalar falan oldu... Ama olsun iyiydi yine... Canla alanın ortasında, müzik kesildikten sonra "senin çükün var, benim çüküm yok" diye kavga falan ettik, yere yol paramızı attı... Komikti... Amma ve lakin birinci ve üçüncü günler lezizdi... Birinci gün sarhoştum bir de üstüne, baya tatlı oldu... Deve güreşi falan bile yaptık... Free Hugs da yaptık... Sarıldık yine millete... Bak...



O benim işte evet... O günün devamında da içip içip deve güreşi, altta kalanın canı çıksın gibi oyuncuklar oynadık... Nedenini bilmiyorum, sarhoştuk... Neyse efenim sonra ikinci gün ben ağladım mağladım, vodakmızı aldılar zaten... Günün ortalarında falan okul kimliğimi kaybettim ben... Öyle bir gündü o... Son gün de sarhoş olamadım ama çok eğlendim... Dans mans ettik işte... Sonra ben Laura Marling'e benzeyen hatunu gördüm yine... Nüfus cüzdanımı kaybettim falan... Gece 00.15 servisiyle gidelim dedik, muhabbet ettik dolandık okulda... Sonra meğer öyle bir servis yokmuş, onu öğrendik... Hemen şöförümü aradım, geldi aldı bizi... Ay le ye baba! bir de koskoca şenlikte tüm son dönem tutan sanatçılarının 2-3 şarkısını çaldılar ama 1 tane Britney Spears çaldılar, ayıpladım...

Üç günün ortak yönleri de şunlardı; plastik bardaklar, 4-5 kere yenen yemekler, kanda dolaşan bol miktarda alkol, müzik...

Bugün de derslerimin çoğu bitti, hava da güzel falan diye kendimizi dışarı attık Denizle... Bira sergisine falan gitmeye çalıştık, bitmiş... Sonra Denizlere gittik, ben uyudum... Zaten Denizlerin evi bana "uyuuu uyuuu" diyor hep... Ev gibi... Yani evim gibi... Sonra da film izledik... Bir sürü film aldım Deniz'den... Önümüzdeki üç gün okulum da yok, manyak gibi film izlemeyi planlıyorum... Bir de çilek manyağı oldum ben, devamlı çilek yiyorum... Çilek alınınca 2 günden fazla durmuyor evde... Öyle, delirdim ben... Evet bitti bu yazı... Saygılar...

7 Mayıs 2009 Perşembe

Kırk Dördüncü Yazı


Görüntü sizi aldatmasın, ben ödev yapıyorum aslında şu anda... Gerçekten... Sadece o kadar uzun süre politika ve gençlerin ilişkisini yazmaktan sıkıldım... Hem 600 kelime gibi azıcık bir şey kaldı... Üstelik benim daha 2 saat vaktim var...

Bugün Mayfest başlıyor... Sonunda... Aylardır "Mayfest olsun artık" diye geziyordum, sonunda oldu... Hava falan da güzel... Free Hugs pankartlarımız da hazır...

Cumartesi günü tekrar Dogma'yı izledim Zeyneple... Ve inanılmaz bir film olduğunu karar verdim bir kez daha... Buyrun size birkaç diyalog...

Metatron: I am to charge you with a holy crusade.
Bethany: For the record, I work in an abortion clinic.
Metatron: Noah was a drunk. Look what he accomplished. And no one's even asking you to build an ark. All you have to do is go to New Jersey, and visit a small church on a very important day.
Bethany: New Jersey? That doesn't sound like much of a crusade.
Metatron: Aside from the fine print, that's it.
Bethany: What's the fine print?
Metatron: [mumbling into glass] Stopacoupleofangelsfromenteringandthusnegatingallexistence.
Bethany: Wait, wait, wait. Repeat that.
Metatron: Stop a couple of angels from entering and thus negating all existence. I hate when people need it spelled out for them.

Bethany: McHenry is pretty far from Jersey, might I ask what brings you guys to Illinois?
Jay: Some fuck named John Hughes.
Bethany: "16 Candles" John Hughes?
Jay: You know him too? That fucking guy. Made this flick "16 Candles" right? Not bad it's got tits in it, but no bush. Of course Ebert over here don't give a shit about that stuff cause he's all in love with this John Hughes guy and rents every one of his movies. Fucking "Breakfast Club" all these stupid kids actually show up to detention, fucking "Weird Science" where this one chick wants to take off her gear and get down, but aw, no she don't cause it's a PG movie, and then there's "Pretty In Pink" which I can't watch with this tubby muthafucker any more, because everytime we get to the part where the red head hooks up with her dream guy, he starts sobbin' like a little eight-year-old with a skinned knee and shit. And nothing is worse then watching a fat man weep.

Nun: You don't believe in God because of Alice in Wonderland?
Loki: No, "Through the Looking Glass". That poem, "The Walrus and the Carpenter" that's an indictment of organized religion. The walrus, with his girth and his good nature, he obviously represents either Buddha, or... or with his tusk, the Hindu elephant god, Lord Ganesha. That takes care of your Eastern religions. Now the carpenter, which is an obvious reference to Jesus Christ, who was raised a carpenter's son, he represents the Western religions. Now in the poem, what do they do... what do they do? They... They dupe all these oysters into following them and then proceed to shuck and devour the helpless creatures en masse. I don't know what that says to you, but to me it says that following these faiths based on mythological figures ensure the destruction of one's inner-being. Organized religion destroys who we are by inhibiting our actions... by inhibiting our decisions, out of... out of fear of some... some intangible parent figure who... who shakes a finger at us from thousands of years ago and says... and says, "Do it - Do it and I'll fuckin' spank you. "

Jay: Get offa me. I wanna see what's up. What the fuck is this shit? Who the fuck are you, lady? Why the fuck did you hug my head?
Metatron: Quite a little mouth on him, isn't there?
Jay: What the fuck is this, The Piano? Why ain't this broad talking?
Metatron: I believe the answers that you seek lie within my companion's eyes.
Jay: What the fuck does that mean? Has everyone gone fuckin' nuts? What the fuck happened to that guy's head? I want some...
[God kisses him on the cheek. Jay faints]

Bethany: What's he like?
Metatron: God? Lonely. But funny. He's got a great sense of humor. Take sex for example. There's nothing funnier than the ridiculous faces you people make mid-coitus.
Bethany: Sex is a joke in heaven?
Metatron: The way I understand it, it's mostly a joke down here, too.

Rufus: You know what the dead do with most of their time? They watch the living. Especially in the shower.
Jay: I can't wait to die.

Bethany: Wait a minute. Christ. You know Christ?
Rufus: Knew him? Shit, nigga owes me 12 bucks!

[about Azrael's neutrality in the Holy Conflict]
Jay: What are you, some kind of fucking chicken?
Azrael: No, I was an ARTIST, STUPID! I WAS INSPIRATION! A muse has no place in battle!
Serendipity: So after the fallen were banished to hell, God turned on those who wouldn't fight, and Azrael was sent down with the demons.
[mockingly]
Serendipity: Something he considers a GRAVE injustice!
Azrael: Ah, come on! Don't tell me you NEVER questioned the judgement, Serendipity.
Serendipity: No. It never bothered me. So you were an artist! Big deal! Elvis was an artist. But that didn't stop him from joining the service in time of war. And that's why he's The King, and you're a schmuck.

Liz: He said that faith is like a glass of water. When you're young, the glass is small, and it's easy to fill up. But the older you get, the bigger the glass gets, and the same amount of liquid doesn't fill it anymore. Periodically, the glass has to be refilled.
Bethany: You're suggesting I need to get filled?
Liz: In more ways than one. You need to get laid, Bethany Sloane. You need a man, if only for ten minutes.
Bethany: It's been my experience that the average male is never a man. Not even for ten minutes in his entire lifespan.
Liz: That'a a bit militant. You thinking of joining the other side?
Bethany: Couldn't do it. Women are insane.
Liz: Then YOU need to go back to church and ask God for a third option.
Bethany: I think that God is dead.
Liz: The sign of a true Catholic.

[Angels have no genitalia]
Metatron: See? I'm as anatomically impaired as a Ken doll.

Jay: All right, but let's say we're caught in a situation where we've got like five minutes to live, like a bomb or something is gonna go off. Would you fuck us then?
Bethany: In that highly unlikely situation? Yeah, sure.
Jay: She's a slut. Bunnnng.

Jay: Guys like us just don't fall out of the fucking sky, you know.
[Rufus falls out of the sky]
Jay: Beautiful, naked, big-titted women just don't fall out of the sky, you know.

Rufus: In the three years I followed His ass around Jerusalem, did I ever get laid? Hell no. And I was in my prime. I could've been knee-deep in shepherd's daughters, not to mention fine-ass Mary Magdalene. She had a thing for dark meat, if you follow me.

Serendipity: I'm responsible for nineteen of the twenty top-grossing films of all time.
Bethany: Nineteen?
Serendipity: Yeah, the one about the kid, by himself in his house, burglars trying to get in and he fights them off? I had nothing to do with that one. Somebody sold their soul to Satan to get the grosses up on that piece of shit.

Rufus: I'm telling you, man, this ceremony is a big mistake.
Cardinal Glick: The Catholic Church does not make mistakes.
Rufus: Please. What about the Church's silent consent to the slave trade?
Bethany: And its platform of noninvolvement during the Holocaust?
Cardinal Glick: All right, mistakes were made.

Serendipity: How? That's the only thing I couldn't figure out.
Azrael: Oh no, I've seen way too many Bond movies to know that you never reveal all the details of your plan, no matter how close you may think you are to winning.

Bethany: Stall Bartleby from going into that church.
Jay: How the hell am I supposed to do that?
Bethany: Think of something.
Jay: I already did, but it takes two of us.

[after meeting God]
Jay: You want to hear something sick? I got half a stock when she kissed me.

Azrael: Quit killing people, that's high profile.
Loki: Oh, lighten up.

Bethany: What are you?
Metatron: I'm pissed off is what I am! Do you go around drenching everyone who comes into your room with flame-retardant chemicals? No wonder you're single.

[Bethany meets Serendipity]
Bethany: Let me guess. The 14th Apostle, left out of the Bible because she's a woman?
Rufus: This girl's no woman.
[to Serendipity]
Rufus: No offense.
Bethany: Oh, so those weren't tits I saw Jay cozying up to?
Serendipity: [hugs her breasts] What, these? You should know better than anybody at this table that tits don't make the woman.
Rufus: Hell, the tubby coat-wearin' motherfucker's got tits, that damn sure doesn't make him a woman.
Serendipity: Bethany, you of anyone should know that tits dont make a woman. As you can tell, I lack definition.
Jay: [off the screen] Hey! They're getting a free show! Let me see that shit!


Bethany: Then - I don't mean to sound ungrateful - but what are you doing hanging around?
Jay: We're here to pick up chicks.
Bethany: Excuse me?
Jay: We figure an abortion clinic is a good place to meet loose women. Why else would they be there unless they like to fuck?

[sleep talking]
Jay: I didn't come in you, Pete, I swear.

Jay: You know, I hear pregnant women can have sex until their third trimester.
Bethany: I'll keep that in mind.

[after Rufus has fallen from the sky]
Bethany: Speaking of which, you're awfully nude. Rufus, is it?
Rufus: Yes, Rufus it is. It's usually 'Long Rufus' but it's a little cold out here, ya know?

Bethany Sloane: Why are we here?
God: [pokes Bethany's nose] Nweep.

Bethany: [on Azrael] So he's a Muse too?
Serendipity: Former Muse.
[sing-song]
Serendipity: He was kicked out...
Azrael: Oh, by all means, tell them, Serendipity. Tell them how I was slighted by the Almighty.
Serendipity: You got what you deserved, you yellow shithead.
Azrael: Ever the fucking apple polisher!

[the Stygian Triplets close in on Bethany]
Jay: Snootch to the motherfuckin' nootch!
[Jay and Silent Bob kick the Triplets' asses]

Jay: Maybe he's got a message on him like in CON AIR
Rufus: AWWWW man did that movie suck
Jay: [hiding behind silent Bob] Kill it kill it
Rufus: Con Air Con Shit

[Rufus starts walking]
Bethany: Wait a second! Between guys with wings, guys falling out of the sky, and guys trying like hell to fuck me, I think I've been pretty patient so far, and I'm not taking another step until you tell me where the hell you came from!
Rufus: Me? I came from heaven.
[starts walking again]

Loki: [to Bartleby] Who makes out with their wife?

Hadi dağılın bakalım... İzleyin bu filmi de...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Kırk Üçüncü Yazı

Müzik dünyasının en çok kazanan 14. hatununa aşık olduğuma karar verdim ben bu arada... Üstelik en çok paparazi çeken ve takip edilen insanı bu... Eğlence dünyasının en çok koruması olan insanı ayrıca da... Yani bir gün ona ulaşma şansım pek yok gibi... Ama denemeye devam yani yine de, değil mi?? Ayrıca ben varken Maddona neden?? Benden bahsediyoruz burda! Beni de öp böyle... Ay lev ye Britney!




----------------
Now playing: Britney Spears - Crazy
via FoxyTunes

Kırk İkinci Yazı


Msn'e kafam girsin, tamam mı?? Viskiyi bu kadar pahalı yapan tüm insanlığa da kafam girsin... Adam gibi bir içelim edelim dedik okulun şenliğinde, sonuç olarak 90 lira sadece içkiye verecek gibiyim... Geriye kalan 10 liramla da sigara paramı bile karşılayamayacağım... Yol parası hakkındaysa hiçbir fikrim yok... Üstelik canım istediğinde "beni alsanaaa" diye aradığım özel şöförüm babam da Almanya'da olacak... Yarın 6'da Kızılay'a inmem gerekmesine de kafam girsin... Okulda beklesem ayrı dert, eve gitsem ayrı dert... Ayrıca sigara neden bu kadar kokulu?! Biraz kokusuz olsa bence kimse rahatsız olmaz, her yerde de içeriz yani... Tamam, insanlar yine "sağlığa zararlı bık bık" yapar ama bariz bir rahatsızlık olmadığı zaman çok da takmazlar bence... Geçen gün de bu konuda arkamdan vuruldum zaten... Ben ki sigaranın bırak pasif içildiğinde, aktif içildiğinde bile zararının yararından az olduğuna inanan bir insanım; benim arkadaşım nasıl sigara yasağına "iyi oldu" der?! Sana da bu lafın için kafam girsin sayın Ayşegül! Sizlerle Şubat 2008 sayılı Roll dergisinin arka kapağındaki bu yazıyı paylaşmak istiyorum ve bu kadar uğraşmama değsin, okuyun lütfen... "Sigara Yalanları" diye geçiyor yazı... Önceki blogda kendi kendine silinmişti yazı, umarım böyle bir saçmalık olmaz...

Yüzlerce yıldır, dünyanın her yerinde , tütün insanoğlunun dostudur. Rahatlamak için, uyarılmak için ve çeşitli hastalıkların tedavisi için kullanılagelmiştir, sosyal ritüellerin temel unsurlarından biridir.
Bir dakika, çizin bu lafları! Sigara içmek kaçınılmaz olarak ölümünüze yol açacak rezil, iğrenç bir alışkanlıktır. Kimse isteyerek sigara içmez, tiryakiler sigara şirketleri tarafından kandırılmış acınası müptelâlardır. Tütün kökü kazınması gereken bir vebadır. Ben de, birkaç yıl öncesine kadar birinci paragrafa değil, ikinci paragrafa inananlardandım. Mülayim bir tiryakiydim ve az kalsın sigarayı bırakıyordum. Fakat, sigara aleyhtarı kampanyaların histerisi ve iddialarındaki çelişkiler şüphemi cezbetti. O günlerden beri sigara meselelerini derinlemesine irdeliyorum. Dosyalar dolusu istatistiği inceledim, doktorlarla ve akademisyenlerle görüştüm, bir yığın araştırmacı ve aktivistle temas kurdum. Ve şu kanaate vardım: Sigara içmenin tehlikeleri -ve özellikle "pasif içicilik"- ziyadesiyle abartılıyor. Bu, bilimdan çok siyasetle, güç ilişkileriyle ve kâr maksadıyla alakalı bir abartma.
İnsanın kendine yapabileceği en büyük kötülüklerden birinin sigara içmek olduğu konusunda "bütün uzmanlar hemfikir". Vaktiyle "bütün uzmanlar" mastürbasyonun körlüğe yol açtığı, eşcinselliğin hastalık olduğu, marijuananın insanı cinaî manyağa çevirdiği konularında da hemfikirdi.
Günümüzde kansere kafayı takmış durumdayız. Bu belki tıbbın ve bilimin kanser karşısındaki çaresizliğinden kaynaklanıyor. Küçümsemek gibi bir maksadım yok, babam kanserden öldü. Yine de, günah keçisi aramakta fazlasıyla yobaz olduğumuzu düşünüyorum. Medyadaki taze haberler saç boyasının, meşrubatların ve oral seksin kansere yol açtığını iddia ediyor.
Akciğer kanseri, sigarayla en sıkı irtibatlandırılan hastalık. Ancak bu irtibat, neden-sonuç ilişkisiyle değil istatisliklerle kuruluyor. Bir başka değişle sigara tiryakilerinin akciğer kanserine yakalanma risklerinin daha yüksek olduğu istatistiklere dayanılarak söyleniyor, sigaranın kansere yol açtığı bilimsel olarak kanıtlanarak değil. Bu, ilk başta verdiği izlenimden çok daha önemli bir ayırım. Sigara aleyhtalarının iddiaları istatistiklere dayanıyor, ancak istatistikler bilim değildir.
İnsanlara sigarayı bıraktırarak akciğer kanserinin azaltılması fikri anlamlı geliyor. Ne var ki, sigarayla akciğer kanseri arasındaki ilişki, sandığımızdan çok daha zayıf.
Genel konsensüs Sir Richard Doll'un 1950'li ve '60'lı yıllarda yaptığı ve hâlâ "temel ölçü" addedilen araştırma yankılıyor. Doll'a göre 100 bin tiryakiden 160'ı akciğer kanserine yakalanırken, sigara içmeyen 100 bin kişi içinde akciğer kanserine yakalananların sayısı 7. Yani sigara içenlerin, içmeyenlere kıyasla akciğer kanserine yakalanma ihtimali 24 kat fazla. Yüzde olarak söylersek yüzde 2.4. Yüzde olarak ifade edilen "risk"lerden şüphelenmek gerekiyor. Zira, bu yüzdeler bilgilendirmekten çok korkutmayı hedefliyor.Doll haklı olsa bile, sigara içenlerin akciğer kanserine yakalanmama olasılığı yüzde 98. Bu, aynı verilerin başka türlü sunulması veya ambalajlanmasından başka bir şey değil. Ama kulağa daha az korkutucu geldiği âşikar. başka birçok çeşitli istatistik daha var. Amerika'nın yerlileri, beyaz Amerikalılara kıyasla akciğer kanserine yüzde 50 oranında daha az yakalanıyor -beyaz Amerikalılardan çok daha fazla sigara içtikleri halde. Sigara içen Çinli kadınların sayısı çok az, buna mukabil dünyadaki en büyük akciğer kanseri yüzdesi onlarda. Akciğer kanseri dünyanın her yerinde 1930'lardan beri sürekli artıyor, ancak sigara tiryakiliği ise giderek azalıyor. Japonya, dünyanın en çok sigara içilen ülkelerinden olduğu gibi, yaşam süresinin en uzun olduğu iki-üç ülkeden biri. Bununla birlikte, Japonya'da son 30 yıldır akciğer kanseri ve kalp hastalıkları sürekli artıyor. Bu artışın sebebi, beslenme alışkanlıklarının ve hayat tarzlarının giderek Amerikanlaşmasıdır belki de.
Akciğer kanseriyle ilişkili 40 civarında faktör söz konusu, fakat bu hastalığı sigarayla ilişkilendirmek en kolayı. ABD Sağlık Genel Müdürlüğü, sigaranın kansere yol açabileceğini 1964'te ilan etmişti. O tarihten bu yana çok sayıda insan sigara içmeyi bıraktı. Ama ne kadar çok insan sigarayı bırakırsa bıraksın sigara aleyhtarı yobazlar tatmin olmuyor. Onun için dikkatlerini şuna yoğunlaştırıyorlar: "Sigara bağlantılı hastalık." Bu, sigara aleyhtarlarının en zekice buluşu. Bir hastalığın "sigara bağlantılı" olması, o hastalığın sigaradan kaynaklandığına dair elimizde herhangi bir kanıt olduğu anlamına gelmiyor. Sadece, birilerinin sigaranın o hastalığa yol açan faktörlerden biri olduğuna karar verdiği anlamına geliyor.
Eski, ama ihmal edilen bir aksiyom var: Zehiri zehir yapan dozudur. Küçük bir doz arseniğin bir sakıncası yok, ama fazla içilen portakal suyu ölümcül olabilir. Ilımlı tiryakiliğin -günde on sigara civarı- zararlı olmadığı, aksine faydalı olduğu yönünde birçok kanıt mevcut. Verdiği zevk bir yana (bunun elbette günümüz tıbbında yeri yok), stres azaltıyor, kilo kontrolünü destekliyor ve birçok hastalığın semptomuna, örneğin Alzheimer'a, Parkinson'a, bağırsak ve rahim kanserlerine iyi geliyor.
Pasif içicilik (ya da Çevresel Tütün Dumanı - ÇTD) sigara aleyhtarlarının kutsal kâsesi. Çünkü, ÇTD'nin zararlı olduğu kanıtlanırsa -en azından öyle algılanırsa- tiryakilerin hak, tercih, tolerans gibi gerekçeleri bertaraf edilecek. Dünya Sağlık Örgütü'nün 1975'teki konferansında, Britanya'nın Sağlık Genel Müdürü Sir George Godber şöyle diyordu: "Aktif içicilerin çevrelerindeki insanlara, özellikle ailelerine ve çocuklarına zarar verdikler algısının yaygınlaştırılması zaruridir." Ve böylece ÇTD araştırmaları furyası başladı.
Pasif içiciliğin zararlı olmadığına zerre şüphem yok. İnsanlar dumandan hoşlanmıyorsa, havalandırma tertibatları geliştirmeli. O da yetmiyorsa ayrı mekânlar olmalı.
Havalandırma tertibatları, sigara içilen mekânlardaki havayı, şehrin sokaklarındaki havadan daha temiz hale getirebiliyor. Yapılan ölçümler şunu gösteriyor: Sigara içilen ve havalandırma tertibatı olan bir mekânın havası, sigara içilmeyen fakat havalandırma tertibatı olmayan bir mekânın havasından daha temiz. Sigara yasağının büyük bir tahribat yaptığını düşünüyorum. Bu tahribat sadece ekonomik değil: Hoşgörüsüzlüğü, toplumsal gerilimi ve gammazlama kültürünü besliyor, her türlü toplum mühendisliğine örnek teşkil ediyor. Ama, en çok hakikati tahrip ediyor. Amerikan Bilim ve Sağlık Konseyi'nin tütün dostu olmayan başkanı Elizabeth Whelan şöyle diyor: "ÇTD'nin kronik hastalıkların oluşmasında rol oynadığı iddiası, bilimsel dayanaktan yoksun. Pasif içicilikle erken ölüm arasında ilişki kurmak gerçekleri eğip bükmektir."
Dünyada 1.2 milyar tiryaki var. Onları, sigaranın ölümcül, kendilerinin de tedaviye muhtaç müptelâlar olduklarına inandırırsanız, fermakolojik nikotin için -bant, sakız, sprey- devasa bir piyasanız var demektir. Tiryakiler ayrıca antidepresan ilaçların da hedef kitlesidir.
Farmakoloji endüstirisinin sigara aleyhtarı kampanyanın motoru olması tesadüf değil. Johnson and Johnson sigara aleyhtarı kampanyalar için yarım milyar dolardan fazla para harcadı., sigara aleyhtarlarının alıntı yaptıkları araştırmalar şu veya bu biçimde ilaç şirketleri tarafından finanse ediliyor. İlaç şirketlerinin sigara yasağından yana tavır alan siyasetçileri ödüllendirmesine dair yığınla örnek var.
Bu adamlar muharebelerin birçoğunu kazanıyorlar, ama savaşı kazanamayacaklar. Kısa vadede, sadece tiryakiler için değil, hayat tarzları "riskli" ve "sağlıksız" olan herkes için işler kötüye gidecek. "Haklarımız" için yalvarıp yakarmanın manası yok, zira hem intihar eden, hem de cinayet işleyen insanlar olarak görülüyoruz. Yapmamız gereken, sigara aleyhtarlarının bilimsel sahtekârlıklarını ve çıkar çatışmalarını hedef almaktır. Bunlar mahkeme salonunda kanıtlanabilir şeylerdir.

Evet, yukarıdaki yazı Joe Jackson'ın "Sigara, Yalanlar ve Devlet" başlıklı makalesinden kısaltılarak alınmıştır... Şimdi dağılın!

----------------
Now playing: Flo Rida Ft. Kesha - Right Round
via FoxyTunes

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Kırk Birinci Yazı (Etkinlik ilanı olarak da bilinir)

7 Mayıs 2009 Perşembe günü öğleden sonra Bilkent Üniversitesi Mayıs Festivali'nde Free Hugs etkinliği düzenlenecektir... Bekleriz... Buyrun geçen seneki etkinliğimizden fotograflar...










----------------
Now playing: Britney Spears - Perfect Lover
via FoxyTunes

Kırkıncı Yazı

Ben bugün tavır koymaya karar verdim okuyucu... Yani o beni aramıyorsa, bana selam vermiyorsa ben niye yapayım ki?? Değil mi?? Baya da kendi çapımda koydum tavrımı... Selam vermedim falan... Gelip kendi verene kadar bekledim... Cooldum... Ama gel gör ki az önce eski beraber fotograflarımıza baktım ben... Sonuç olarak içimde tüm o tavırdan sonra "seni seviyorum yaaa" diye ağlayarak onu arayabilecek bir canavar var şu anda... Onu durdurmalıyım... Bir de tuvaletten bloga yazı yazmak çok acaipmiş be... Saygılar...