29 Aralık 2009 Salı

Yüz Kırkıncı Yazı a.k.a. Sapıklarım Var

Olum beni Gugıl'da adımla soyadımla arayan 40 kişi kim lan?! Çıkın lan ortaya! Kimsiniz siz?! Bir de biri de adımı soyadımı yazıp bilkent yazıp aramış...

14 Aralık 2009 Pazartesi

Yüz Otuz Dokuzuncu Yazı a.k.a. Çaktırmadan Mim

Hardal mimledi beni çaktırmadan... Sordum, kimse görmemiş... Yazacak şeyler aradığım için dedim ki "çaktırmadan mimle beni"...

1 - Kullandığınız parfüm markası?
Adeta C&K Be kullanıyorum yıllardır... Bir de Elizabeth Arden - Hidden Fantasy olmaya çalışıyor ama daha olamadı...

2 - En son okuduğunuz ya da okumakta olduğunuz kitap?
Audrey Niffeneger - The Time Traveller's Wife

3 - En son izlediğiniz film?
The Spirit

4 - Okumaktan zevk aldığınız kitap türü?
Büyüklere masallar, gerçekçi romanlar, biyografi...

5 - Vazgeçemediğiniz, beğendiğiniz giyim markanız?
Pull and Bear ve Lee'nin Söke'deki Outlet'i... Aslında Fred Perry ve Karma Loop da iyiler ama pahalılar... Bir de Nike... Bir de giymiyorum ama Cheap Monday...

6 - Saç renginiz?
Kumralım ben...

7 - Göz renginiz?
Kahverengi...

H.Ö.'ye çakarım mimi...

13 Aralık 2009 Pazar

Yüz Otuz Sekizinci Yazı a.k.a. Öyle

Evin içinde sigara içmem yasak olduğu için balkonda sigara içerken giydiğim bir kabanım var, bugün cebinden 3 tane çakmak 1 kutu da kibrit çıktı... Ben de diyorum kim çöküyor çakmaklarıma...

Bir de yeni çıkan albümleri indirmeye başladım deli gibi, çok yakında hepsini analiz edeceğim sizlere... Hazır olun... Üşenmediğim zaman tabi...

Bir de tuvalet doluyken kapıyı tıklatıp da ses alamayan tüm insanlara sesleniyorum burdan; benim o... Müzik dinliyorum içerde... Evet, ben hep tuvalette müzik dinler, bazen dans da ederim... Özür dilerim meşgul ettiğim için...

Bu dandik yazı da benden size hediye olsun...

8 Aralık 2009 Salı

Yüz Otuz Yedinci Yazı a.k.a. Ultraviolet




Hayır H.Ö. sen değilsin diye başlamak istiyorum önce her şeye...

Kid Sister'ın albümü bu... Sonunda çıktı yani... 1 yıldan fazla süredir beklemedeydik ne de olsa... Ve beklediğimize değmiş bence... Sanırım yılın en iyi albümüyle karşı karşıyayız... Tabii çok yakında gelecek olan The Cool Kids albümü de var, henüz dinleyemedik... Öte yandan Chris Brown'ın Graffiti'si var, Rihanna'nın Rated R'ı var, Justin Bieber'in My World'ü var, Backstreet Boys'un This Is Us'ı var... Onlar da çok iyi...

Yalnız Ultraviolet'daki şarkıları çoğu çok iyi... Önceden bildiğimiz Kanye West düetli Pro Nails var, Control var çok az değişimle... Get Fresh ve Let Me Bang de önceden biliniyordu... Ama Right Hand Hi ve Estelle düetli Step yeni olup da tapılası şarkılar olmuş... Çok güzel bir elektronik hip-hop albümü... İnanılmaz...

20 Kasım 2009 Cuma

Yüz Otuz Altıncı Yazı a.k.a. A.D.

Lan... Ali Doğramacı istifa etmiş... Ne ayak lan?! Neler oluyor??

Yüz Otuz Beşinci Yazı a.k.a. Dergi Okuma Yasağı

Kendime Roll'un son sayısını okumayı yasakladım ben... En az 1 ay hiç okumamayı düşünüyorum... Okuduğum zaman da haftada 1 yazı falan... Yok öyle baştan sona okumak falan... Madem veda sayısıymış, bir daha çıkmayacakmış ben de yayabildiğim kadar zamana yayarım o zaman... Evet...

Bu arada annem Almanya'ya gitmişti, Hidden Fantasy alacaktı Duty Free'den... Almaya gittiğinde çocuk parfümü o falan demişler... Şişesinin üstünde de zaten çizgi karakterler falan varmış... Ben bir şey anlamadım bu işten... Benim denediğim Hidden Fantasy gayet seksi şişeli falandı...

Almanya'dan bir de The Kills - Midnight Boom geldi bana... Onu dinliyorum şimdi... Yeah!

13 Kasım 2009 Cuma

Yüz Otuz Dördüncü Yazı a.k.a. Amanda Blank'e İthafen...



Hayır yani gelmiş "might like you better if we slept together" diyorsun... Sanki önceden yatalım dedin de ben hayır dedim... Hayret bir şey yahu... Ayıptır... Gel, bekliyorum...

P.S: Böyle klavyeye kafam girsin... Tüm Türkçe karakterleri kopyala-yapıştır yapmaktan anam ağladı!

Bu da P.S: Skooda Chose sevilir... (I'm an internet blogger and i don't hate you...)

Yüz Otuz Üçüncü Yazı a.k.a. Hung Up

MTV EMA'de 2005 yılında gerçekleşen şu epik performansı bir daha izledikten sonra ben artık diyecek bir şey bulamıyorum... Ağzım açık kaldı...

31 Ekim 2009 Cumartesi

Yüz Otuz İkinci Yazı a.k.a. Our House

Demin Zeki Demirkubuz'un itiraf filmini izledim ve fark ettim ki filmin yarısı falan bizim apartmanda çekilmiş... 2002 yılında da apartmanda bir kavga olduydu, apartman sakinleri olarak polis çağırmayı falan düşünmüştük... Çok çılgındı çünkü kavga... Sonra ev sahipleri gelip "film çekiliyor aslında, kavga yok" demişti... Meğer o film bu filmmiş... Bir de girişe tanımadığımız insanları falan oturtmuşlar... Garip...

17 Ekim 2009 Cumartesi

Yüz Yirmi Dokuzuncu Yazı a.k.a. Mim falans

Adeta İnatcı Hardal tarafından mimlenivermişim... Okul hayatımı anlatacakmışım mesela...

İlkokul: Büyük Kolej'de okudum ilkokulu... Okuma-yazma bilerek gittiğim için beni 2. sınıftan başlatmaya çalıştılar ama girdiğim testler sonucunda sevgili psikiyatristim "dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite var bunda, adapte olamaz" diyip izin vermemişti... Akabinde ilaç tedavisini de "zekası kapatır" diye reddetmişti... Böylece başladım 1. sınıftan ben de... Sıkılmıştım adeta da... İlk defa Britney Spears dinledim... Başka da bir atraksiyon olmadı sanırım...

Ortaokul: O da Büyük Kolej'deydi... 6. sınıfta cinsel tercihlerimin pek de herkes gibi olmadığını fark edip ilk defa S.Y. isimli kıza aşık oluverdim... Nişanlıymış şimdi... Sigaraya başladım yine 6. sınıfta... Biri çatıya çıkmaya çalışmaktan, biri de yemekhanenin dalına meyveler atmaktan olmak üzere 2 kere disipline gidiyordum az kalsın... Son anda heralde anladılar çok saçma nedenler olduğunu, gitmedim... O.K. ile çıktım 8 ay... En uzun ilişkim...

Lise: Bu defa Ankara Anadolu Lisesi'ne geçmiştim artık... 1 yıl Fransızca hazırlık okudum falan... J.S. isimli İngiliz hatunla çıkmaya başladım bir ara, o günden beri de 10dan fazla kere çıkıp çıkıp ayrılıyoruz... Yanındayken seviyorum, değilken benim için adeta bir boşluk... Hazırlıkta E.A.'dan hoşlandım çok... 9. sınıfta C.D.'ye aşık olup 3 yıl boyunca peşinden koştum... Çok boş gibi değildi ama "millet ne düşünür" gibi bir takıntısı vardı sanırım... Adeta sevgilim gibiydi ama değildi... C.K. ile çıktım sonra... Can Koçak yani... Şimdi en yakın arkadaşım ve 2. ve son erkek sevgilim... İlk cinsel tercihlerimi en homofobik arkadaşım olan Onur'a söylemiştim... Deli falanmışım heralde... Bağrına bastı beni... Sonra herkese söyledim...

Üniversite: Herkese açık olarak başladım Bilkent'e... Psikoloji'yi kazanmıştım... İlk başta E.P.'den hoşlandım, sonra başkasına aşık oldum... Yakın arkadaşımdı da... Sonra geçti bu yaz... 1 yılın ardından... Geçen sene "Kod Adı Laura" olan bir exchange'e çok hasta oldum ama cesaret edip de tanışamadım... J.S. ile aralıklı olarak çıkmaya devam ettim... 2 yıl geçemedim ya da geçmedim derslerimi, yazın atıldım okuldan... Af sınavlarına girip tekrar başladım... 2. sınıf olarak görünmeme rağmen adeta sadece 1. sınıf derslerini alıyorum ve okulda 3. senem... Aynı dersi aldığım, keşke daha önce tanışsaydım dediğim biriyle okuldan mezun olup Ankara'dan taşındıktan sonra tanıştım... Hiç hoş olmadı... C.D. geldi okula, aynı bölüme, sinir oldum... Bombadan kaçtım falan geçen sene... Böyle...

H.Ö. ve A.O.C. alsın mimi...

13 Ekim 2009 Salı

Yüz Otuz Birinci Yazı a.k.a. Kim Gordon Tarafından Evlendirilmek



Gossip Girl'de Rufus ve Lily'nin düğününde Sonic Youth'un çalması...?? Dahası Rufus ve Lily'yi Kim Gordon'ın evlendirmesi...?? Tamam, Gilmore Girls'de de çıkmışlardı ama orda sokak müzisyeni olarak çıkmışlardı... Düğün lan... Ama tabi ben de isterim o ayrı...

7 Ekim 2009 Çarşamba

Yüz Otuzuncu Yazı a.k.a. Claire Danes

Claire Danes yanımda banyo yapacak ben de arkamı döneceğim... Olur şey değil...

6 Ekim 2009 Salı

Yüz Yirmi Dokuzuncu Yazı a.k.a. Galang


Öncelikle bu sayfayı açıp yeni yazı var diye, sadece başlık görmüş olanlardan özür diliyorum... Tamamen salaklığımdan kaynaklanıyor... Klavyedeki hangi tuşa basmış olarak bunu gerçekleştirdiğimdense hiçbir fikrim yok... Kusuruma bakmayınız... Şimdi "düzenlemek" suretiyle yazıyorum yazımı...

Okuldan yazdığım için de Foxytunes yok... Ben sizin için Foxytunes taklidi yapacağım...

Geçenlerde Neil Gaiman'ın Stardust'ını bitirdim(Pazar akşamı), bugün de aynı kitaptan uyarlama olan "Stardust" filminin ilk yarısını izledim ve belirtmek isterim ki bütün güzel insanlara(bkz: Claire Danes) rağmen beğenemedim...?? Gerçi kendime bile bile tüm kitap uyarlamalarında yapıyorum bunu sanıyorum, kitap ve özellikle çizgiroman uyarlamalarının filmlerini beğenemiyorum... Buna rağmen her zaman uyarlamaların ilk önce kitaplarını okuyorum... Böyle bir insanım ben, evet...

Çok tatlı bir şekilde tüm derslerime giriyorum falan, hayatım hiç bu kadar düzenli olmamıştı... Üstelik bu dönem için biri yılbaşı olmak üzere kendime sadece 3(yazıyla üç) gün o geceyi hatırlamama hakkı veriyorum ve yapacağım bunu... Hem de henüz harcamadım bu haklarımdan hiçbirini...

Böyle bir grup dünyaya var olduğunu duyurduğundan beri çılgıncasına The Dead Weather dinlemekteyim... Zaten blogun adından da anlaşılıyordur ama olsun söylemek istedim... İnanılmazlar çünkü...

3(yazıyla üç) gün sonra ülkemizde sinemalara (500) Days Of Summer geliyor adeta... Ve ben bir daha, bu sefer sinemada, izlemeye gidiyorum... Üstelik sanırım 193489231276395237593 kere falan... İnanılmaz bir film...


P.S:
Galang means "go on" in Patois which is Jamaican


-----------
Foxytunes der ki; The Kills - Tape

2 Ekim 2009 Cuma

Yüz Yirmi Sekizinci Yazı a.k.a. Justine Henin

Ortalıktan kaybolarak(emekli olmak suretiyle) tenis izleme zevkimi de kendiyle götürmüş olan o mükemmel oyuncu, Justine Henin, geri dönüyor... Sonunda! Gerçi bu kadar aradan sonra ne kadar başarılı olur bilmiyorum ama yine de umutluyum...

Bu arada tüm yeni dizileri de izlemeye başladım, neden bilmiyorum... Bir çoğunu da beğenmedim... Hatta tam olarak beğendiğim yok sanırım...

Kid Sister ve The Cool Kids albümlerini 2009 bitmeden çıkarıyormuş, çok heyecanlıyım...

Daha güzel yazılar yazacağım ama şimdi derse yetişme sorunum var...


----------------
Now playing: Jon Lajoie - Show Me Your Genitals
via FoxyTunes

26 Eylül 2009 Cumartesi

Yüz Yirmi Yedinci Yazı a.k.a. Yazı

İnanır mısınız duygusal olarak iyileştikçe yazasım gelmiyor buraya... Galiba bir çeşit kendimi meşgul etme, duygularımı boşaltma yeriymiş blog benim için... Bir de boş kalamadığımı fark ettim... Kimseye aşık olmama gibi bir seçeneğim yokmuş gibi sanki... Ben de hayatımda ilk defa resmen her önüme gelene yavşamaya başladım... Nasıl olacak bakalım... Ayrıca burdan "Tanrının en çok lanetlediği üç şeyden biri homoseksüelliktir" diyen Türkçe Hocamızı da kınıyorum... Çok ayıp... Resmen mutluyum yahu inanılır gibi değil... Huzurlu falanım hocaya rağmen... Çok ordan burdan yazdım ama olsun... Yavşadığım bir sürü insanın içinden 1 tane farklı yerde duran bir "X" var... Siz okuyucular için en hayırlı şey onunla bir şeyler yaşamam olur... O yüzden dua edin aşık falan olayım... Hem de İstanbul'da yaşamakta olduğu için daha çok drama olur hayatımda... Bu da daha çok yazı demektir... Hadi bakalım... Saygılar delüğanlular...

21 Eylül 2009 Pazartesi

Yüz Yirmi Altıncı Yazı a.k.a. (500) Days Of Summer a.k.a. To Die By Your Side Is Such A Heavenly Way To Die




Sonunda izledim (500) Days Of Summerı... Sonunda... Ve itiraf etmeliyim çok şey bekliyordum... Genelde de çok şey beklediğim filmler beni hayal kırıklığına uğratır... Jeux D'enfants olsun, Australia olsun hep böyle olmuştu... Ama ilginçtir, bu sefer beğendim... Üstelik baya beğendim... Soundtrackine falan bakmamıştım, spoiler gibi olmasın her şeyi o an bileyim diye, şimdi baktım da... Çok sağlam bir soundtracki var... Zooey Deschanel(Beşamel diyorum artık (Orçun'un yüzünden) zaten inanılmaz biri bana göre, bir de üstüne "There Is A Light That Never Goes Out" söylüyor, The Smiths hayranı, yanında da Joseph Gordon Levitt var... Daha ne diyeyim ben?? Sonuçta çok güzel bir film çıkmış ortaya... Amerika'da anylardır, İngiltere'de sanıyorum 3 haftadır vizyonda olmasına rağmen daha yeni dün düşebildi internete ve bizleri çok yalvarttı(Warez-BB'de 14 sayfa request vardı) ama değdi sanırım... Gerçekten çok güzel olmuş... Ve ben galiba biraz Tom gibiyim onu fark ettim... Her neyse... Çok güzel film... Chick flick falan ama kesinlikle kaçırmayın!

13 Eylül 2009 Pazar

Yüz Yirmi Beşinci Yazı a.k.a. Doğdum!

Doğdum ben bugün... Ama hem üşüyorum hem terliyorum hem de karnım ağrıyor... Ama olsun annem bana patlıcan bohçası yapacakmış... O yüzden her şey daha güzel şimdi...





PS: yemektarifleri.com'dan reklam parası bekliyorum...

12 Eylül 2009 Cumartesi

Yüz Yirmi Dördüncü Yazı a.k.a. Rexona Teens Club

Rexona Teens Club'a katılabilmek için son 21 saat... Sonra bitiyor teen olma hikayesi... Ayrıca doğum günümde yapılacak olan MTV Video Müzik Ödülleri'nde Britney'nin 7 dalda aday olması da var... Kazanırsa kadere yoracağım... Sonra bunu da gidip tanışmam için bir işaret olarak göreceğim falan... Wait for me diyip gideceğim... Sıkıldım baya...

----------------
Now playing: Squarepusher - Circlewave 2
via FoxyTunes

8 Eylül 2009 Salı

Yüz Yirmi İkinci Yazı a.k.a. Okul Durumu

Az önce "not continuing" student'tan "continuing" student'a geçiş yaptım resmi olarak Student Review System'da...

Yüz Yirmi Birinci Yazı a.k.a. Britney'nin Fazla Indie Olması

Dost'ta Asher Roth ve The Dead Weather albümlerinin olması ama 1 tane bile Britney Spears albümü olmaması ne demek ki?? Eski albümleri bile yoktu! Hayat bazen fazla garip...

2 Eylül 2009 Çarşamba

Yüz Yirminci Yazı a.k.a. Sınav Vol.1

Şimdi sınava gidiyorum... Diş ağrılarımla beraber... Acaba okula geri girebilecek miyim?? Çok heyecanlı... Yok lan değil aslında... O değil de bu dişin en azından 20 olmamı beklemesini isterdim... 13 gün daha bekleyemedi kerata... Hadi bakalım sınavda neler olacak...

1 Eylül 2009 Salı

Yüz On Dokuzunu Yazı a.k.a. Diş

Yirminci yaş dişim çıkıyor... Hayatmında böyle bir acı yaşamadım ben... Ne bir şey içebiliyorum ne de yiyebiliyorum... Sigara içerken, konuşurken ve yutkunurken bile acıyor... Hayat çok zormuş...

28 Ağustos 2009 Cuma

Yüz On Dokuzuncu Yazı a.k.a. Bir Mim Daha

Ultraviole(n)t hanımefendi mimlemişler efenidm... Ne olduğunu çok anlamadım ama sanırım 100 tane şey yazmam gerekiyor... Neyle ilgili olduğunu anlamadım ama ben kendimle ilgili yazayım hele... Baktım olmuyor, devamı benimle ilgili olmaz...

1) Alison "VV" Mosshart'ın yaptığı her şeye hastayım sanırım... Discount olsun, The Kills olsun, The Dead Weather olsun hepsi güzel gruplar bunların...

2) Evren(universe yani) benim müzik dinlememi istemiyor sanırım... Çünkü geçtiğimiz günlerde önce iPod'umun şarj kablosu bozuldu, sonra Walkman'e geçtim, kaset çalmaz oldu... Akabinde radyolar karışmaya başladı birbirine... Bunun üzerine sevgili Orçun Can'ın discmanine geçtim... Bu defa da kulaklığım bozuldu ve Meteksan'da bulabildiğim tek kulaklık da 45 lira olmakla beraber kocaman ve pofuduk olanlardandı... Sesi iyi ama şapka takamıyorum... Sonra da discmanin pili bitti... Sonra CD çalmamaya başladı... Sonra düzeldi... Şimdi iyi... Ben de Britney CDsi almıştım... Sevişiyoruz...

3) 2001 yılında bir adet Marlboro Light ile başlamış olan yolculuğum Camel, Winston, Camel Natural, Winston, Samsun 216, Winston, Winston Premium, Winston ve Marlboro Soft olarak devam ediyor... Çok mu değiştirmişim??

4) 10 Haziran 2009'dan beri 42 tane film izlemişim...

5) Şu anda evde kimse yok... You know what that means...

6) Yemek yapmayı seviyorum... Baya ama...

7) Anladım ki birine karşı bişey hissetmemem için başkasına karşı bir şey hissetmem gerekiyor...

8) Bir süredir aradığım bir çizgiroman vardı, bugün okulda ders kitabı olarak satılırken yakaladım keratayı...

9) 1 ay kadar bir süredir dedem Ankara'da ve bizde kalıyor... Bu da demek oluyor ki benim odamda... Ben de kütüphane olarak kullanılan bir odada kalıyorum ve kapısı ara sıra kendiliğinden açılıyor... Biraz korkunç...

10) Yeni aldığım kulaklığımla bilgisayar balkondayken müzik dinleyerek mutfakta dolaşabiliyorum... Öyle uzun kablosu...

11) Ayrıca yine yeni aldığım kulaklığın basları fazla iyi... Film izlerken de adamlar yanındaymış gibi oluyor... iLuv da öyleydi...

12) Bazen Marlboro Soft ve kahve içerken kendimi Tom Waits sandığım oluyor...

13) Bu mime yazmam gereken taglerden çok korkuyorum...

14) Bu aralar(son 3 gündür) bir sürü insan gelip rüyasında beni Britney ile gördüğünü söylüyor... Bu bir işaret midir acaba??

15) Önümüzdeki sene okula geri girersem karşılaşmak zorunda olduğum kişilerle karşılaşmaktan çok korkuyorum...

16) Öte yandan giremezsem annemlerin beni evlendirmesinden daha çok korkuyorum...

17) Kışın sıçtığımı düşünüyorum... Big time...

18) Her şeye cevap olarak "patates" demek hoşuma gidiyor...

19) Patates...

20) Bugün 2 saat falan Kuğulu Park'da oturayım dedim... İçim geçmiş, 1 saat 40 dakika uyumuşum resmen...

21) İnsanların derilerini soymayı severim... Öyle ki dudaklarımı bile soyuyorum... k çılgınım...

22) 2 kere dudağımı deldirdim ama hiç 8 saatten fazla delik kalmadı...

23) Güzel şarkıydı lan 23...

24) Dedem evde olduğu için evin hiçbir yerinde sigara içemiyorum... Şimdi balkondayım o yüzden...

25) Çok çılgın dizi izlerim...

26) Geçen Eylül'de başladığım "izlemek istediğim filmler" listesi 485 maddeye ulaştı... 137 tanesini de izlemişim...

27) İnsanlar haber vermeye, aramaya söz verip de aramadığında çok sinirleniyorum...

28) 12 tane fularım, 8 tane şapkam ve 8 tane güneş gözlüğüm var ve hepsini kullanıyorum... Aksesuar iyidir...

29) Hayatım boyunca düzenli olarak tuttuğum sadece 3 şey var... Ne garip değil mi?? Film listem, bilgisayarımdaki müzikler ve taslak defterim...

30) Limon yemeyi çok seviyorum... Kabuğuyla falan...

31) Oh yeah!

32) Bazen evde taç takıyorum...

33) Bir şeyler çiziyorsam kesin taç takıyorum...

34) Giyimli insan çizmenin çıplak insan çizmekten daha zor olduğunu düşünüyorum...

35) Ben doğmadan adımı Ekin koymuşlar, doğduktan sonra ayağımda "Ekin pozisyonu" diye bir hastalık çıkmış...

36) Hastalığı düzeltirlerken taban düşüklüğü olmuş bende...

37) Sürekli rüyamda sevgilimi aldatıyorum... Çok dizi izlemek bana yaramıyor...

38) Sevgilim de yok gerçi...

39) Bu mim zormuş...

40) Dinlediğim müziklerin çoğunu Last FM'den keşfediyorum... Önerilerden...

41) Google Analytics'e göre beni adım ve soyadımla arayan bir sürü insan var...

42) Seksle ilgili hiçbir şey yazmış olmamama rağmen niye hep öyle şeylerle buluyorlar blogumu??

43) Bugün 3 yaşındaki Pınar isimli bir kız Düm Tek Tek dinlediğimi iddia etti... Oysa son derece Cat Claw dinlemekteydim...

44) Trigonometrik denklemlerin terslerinin türevlerini hep unutuyorum...

45) Metric de ne güzel grup lan...

46) Brazillian Girls diye bir Kanadalı grup var... Üstelik elemanlardan sadece biri hatun... Grubun adı niye öyle ki?? Aynı şarkı içinde 3 dil falan kullanıyor vokal... Garip...

47) Artık (500) Days Of Summer vizyona girsin istiyorum Türkiye'de... Ya da en azından internete düşsün...

48) Bir de 2 yıldır New York, I Love You bekliyoruz... Hadi artık...

49) Bazen gerçekten halay çekmek istiyorum...

50) Oley be yarıladım sonunda!

51) Şu anda telefonla konuşuyorum...

52) Annem evdeki limon sayısını soruyor...

53) Onlar pazardan gelene kadar bu yazı bitmeli... Annemin bilgisayarda işi varmış...

54) Dedem cuma günü bize yeni televizyon aldı...

55) Hem de plazma...

56) Şu anda 6 diziyi birden izliyorum... Yeah!

57) Artık 5 Eylül olsun da sınavlarım geçmiş olsun... Sıkıldım...

58) 13 Eylül hem benim hem de Ekipcan'ın doğumgünü... Kaldı 14 gün...

59) Ellidokuz...

60) O değil de "Murder Club" müzisyenleri patlması yaşanmak üzere... Demedi demeyin sonra... Kid Cudi ve Santigold patladı bile... Kaldı The Cool Kids, Spank Rock, Hollywood Holt, Kid Sister, Mano, Flosstradamus...

61) Yan komşunun dizinin sesinden müziği duyamıyorum...

62) 4ünde Cemil ile buluşmalıyım... Özledim...

63) Muzu çok seviyorum lan...

64) Ölçülü içilen sigaranın(günde 1 paket ve altı) zararından çok yararının olduğuna inanıyorum...

65) Şarkıların birden falza versiyonu olmasın istiyorum...

66) Dedem anladığımı zannedip Fransızca konuştuğu zaman "anlamıyorum" demekten çok sıkılıyorum... Boşuna okumuşum hazırlığı...

67) Apartman boşluğunda ölen güvercin yüzünden banyo yaparken katlanmak zorunda olduğum o iğrenç koku gitsin istiyorum...

68) Loş ışıkta duran bir zenciyi siyah-beyaz olarak çizmek çok zormuş...

69) Sexxe!

70) Burnunuza diş macunu sıkarsanız yanarmış... Geçen gün öğrendim uygulamalı olarak...

71) Asal bu...

73) Christina Aguilera Var Mısın Yok Musun'a çıktığında ağlamıştım...

74) Ama Yardıma Muhtaç Çocuklar Derneği'nin başkanının konuşmasına...

75) Hayatımda en çok ağladığım filmler "Lion King", "Artifical Inteligance", "Dancer In The Dark" ve "Moulin Rouge"dur... Ama Moulin Rouge'un ilk seferi...

76) Hayatımda en çok güldüğüm film "Merci!" isimli bir kısa filmdi... Tüm salon kahkaha atmıştı sonuna kadar...



77) "Go" isimli filmi bulmaya çalışırken bazı siteler "çok kısa yazdın daha uzun yaz" diye atar yapıyor ama nasıl daha uzun yazayım ki??

78) Sofia Coppolo'ya çok sinirliyim daha fazla film çekmediği için...

79) Bitmeyecek galiba...

80) 5 numaradaki olayın sonucu olarak çıplak değilim ne yazık ki... Balkondayım çünkü...

81) Şu anda taç takıyorum... Yeah!

82) Otun bokun sonuna "yeah!" demek eğlenceli olmuyor mu??

83) Kevin Smith bazen sağlam sıçıyor... Ama Jay ve Silent Bob'un olduğu filmleri asla kötü olmuyor... Neden acaba??

84) doğumlu birinden hoşlanıyorum sanırım... İlk defa kendimden büyük biri... Tebrik ediyorum kendimi...

85) "ba-donk-a-donk-donk" demek eğlenceli bence...

86) Bu vidyoya da çok gülmüştüm...



87) Az kaldı olacak bence...

88) Catherine Denueve ve Glenn Close nasıl yaşlı ama güzel oluyorlar lan??

89) doğumluyum... Yazacak şey kalmadı...

90) Biri 90 gün falan gibi uzun süreli bir şey söylediği zaman hep BBG evinin 100 gün olduğunu düşünüp ona göre uzunluğunu kıyaslıyorum...

91) "de"yi doğru yazmayanları dövesim geliyor bazen... Çok zor değil!

92) Sarhoş olunca İngilizce konuştuğum çok olmuştur... Niye bilmiyorum...

93) Geçen sene çok gereksiz yere çok fazla sarhoş oldum lan... Ne yapmışım öyle??

94) Yaz tatili başladığından beri sadece 3 kere adam gibi içip 1 tanesinde yalnızca sarhoş oldum...

95) Önümüzdeki okul yılını ayık geçirmeyi planlıyorum...

96) Bu yazıya tag koymayacağım sanırım, hayatı çok zorlaştıracak yoksa...

97) 118 operatörüyle konuşmaya çok utanıyorum...

98) Bugün kırtasiyede 2 sayfa büyüttürüp renkli fotokopi çektirdim, 65 kuruş borcum var... Niye fotokopi bu kadar pahalı lan??

99) Güzel bir sayı... Bitirmeme 1 kalmış...

100) Wonderwoman donum hep temiz olsun istiyorum... Hep onu giyeyim...

Birini mimlemek istiyorum ama umursamayacak biliyorum... Önce sorayım ona göre mimleyeceğim... Saygılar...

----------------
Now playing: Discount - Tyke
via FoxyTunes

25 Ağustos 2009 Salı

Yüz On Sekizinci Yazı a.k.a. It's Never Hot In An Iglo

Aşık olduğunu sandığın bir kişiye karşı hiçbir şey hissetmediğini fark etmek ne güzelmiş... Arkadaşın olarak görebilmek falan...

Yüz On Yedinci Yazı a.k.a. Mim!

Hardal mimlemiş beni sağolsun...
7 huyum ve vazgeçemediğim 7 şey...

huylar:

1) Sarhoşken yolda yalnız yürüyorsam her görüdüğüm şeyi bloga yazmaya çalışırım... Örnek: "Büfe çok garip bişey lan... Böyle kaldırımda duruyo, gidip para verip bişeyler alıyoruz, oha... Yazayım bunu bloga..." ya da "Oha otobüs çok acaip lan... Kart falan basıyoruz bizi gideceğimiz yere götürüyor... Bunu da yazayım..." veyahut "Reklam panosu çok manyak bişey lan aslında... Böyle üstünde yazılar oluyor, sonra o yazılara göre bir şeyler falan alıyoruz biz... Yazmam lazım bunu kesin..." Sonra yazmam tabi... Oops yazım galba...


2) Üç noktayla sevişirim...


3) Alarm kullanmam... Annemi kullanırım... Oh yeah!


4) Bir film falan izliyorsam imdb açık durur hep... Devamlı da kullanırım... Her aklıma takan hemen bakarım... Genelde 2 saatlik filmleri 2.5-3 saatte falan izlerim bu yüzden...


5) Kola içeceksem kola markalarından birinin bardağıyla, Ice Tea içeceksem Ice Tea bardağıyla içerim... Asla birbirine karıştırmam...


6) Her yere müzikle giderim... Ama her yere! Bir yerde otururken insanların yanından ayrılıp tuvalete giderken bile müzik dinlerim... iPod'um bozulursa Walkman dinlerim...


7) Evde kimse yoksa çıplak gezerim... O yüzden haber vermeden gelen insanları hiç sevmem...



Vazgeçemediğim 7 şey:

1) Müzik

2) Sigara

3) Alkol

4) Filmler

5) Mantı

6) Bilgisayarım

7) Cemil...



Kimseyi mimlemiyorum ben, cool takılacağım...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Yüz On Altıncı Yazı a.k.a. Black Market Music

Benim her yıl mutlaka iPodumun başına bir iş gelir... Ya bozulur, yanlış üretim olur, ya kaybolur ya da bu sefer olduğu gibi şarj kablosu bozulur... Ve ben de bozulduğu zaman Walkman dinlerim... İşte her Walkman zamanım geldiğinde belli eski kasetlerim çıkar ortaya... Tori Amos olsun, Alanis Morissette olsun, Backstreet Boys olsun... Bir de en çok da Placebo dinlerim hep... Black Market Music albümünü... Şimdi yine Walkman zamanım geldi, başladım Placebo dinlemeye... Ve ben her şeyin ötesinde bu albüme hastayım... Placebo çok dinleyen bir insan olmama rağmen bu albümde beni çok fena kendine çeken bir şey var... Açıklayabilen olursa bekliyorum... Üstelik bu albümde davulların tonuna bayılıyorum... Özellikle de "Commercial For Levi"da... Bu kadar...

23 Ağustos 2009 Pazar

Yüz On Beşinci Yazı a.k.a. Winston White

Şu The Kills belgeseli yüzünden her dakika sigara içesim geliyor diye bugün gidip kendime bari hafif olsun mantığıyla Winston White aldım... Almaz olaydım... Sigarayı yakıyorum, yanmıyor... Bir daha yakıyorum, yok... Sonradan fark ettim ki duman çıkıyor... Ama ben içime çekiyorum çekiyorum ortada bir şey yok... Tam görüntü var ses yok durumu... Hiç içmesem daha iyi... Sadece elim meşgul oluyor... Çok acaip... O zaman ama şunu fark ettim ki İpek'den Davidoff'unu sigaradan saymadığım için özür dilemeliyim... Baya baya güzelmiş o çünkü çok hafif falan da değilmiş... Özür dilerim İpek... Sigaraymış o...

----------------
Now playing: The Kills - At The Back Of The Shell
via FoxyTunes

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Yüz On Dördüncü Yazı a.k.a. Blood Red Shoes


Birkaç gündür kırmızı ayakkabılarımı giyip Blood Red Shoes dinleyip eğleniyorum... Ayrıca Laura-Mary Carter(hatun olan Blood Red Shoe)'ın sesinden esinlenerek hayalimde yarattığım hatuna da aşığım sanırım... Kendisine değil ama... Pek beğenmedim onu... Ayrıca kemerimi de Ankara'da unutmuşum ben... O yüzden bugün kaykaycıymışcasına bağcık bağladım pantolonuma... Zor oldu...

----------------
Now playing: The Duke Spirit - So Good To Hear
via FoxyTunes

21 Ağustos 2009 Cuma

Yüz On Üçüncü Yazı a.k.a. Doğumgünü

O değil de doğumgünümü düşünmeye başladım şimdiden ve içimde iğren bir sıkıntı var... Hiçbir yerde sigara içilemezken nerde kutlayabilirim ki doğum günümü?? Hayat çok zor... Ayrıca saatte 10 kere falan olmak üzere 4 gündür gözüm sğiriyo çıldırmak üzereyim...

Yüz On İkinci Yazı a.k.a. Fucked Up Bir Tatil

Çok zeki olduğum için telefonumun şarj aletini Ankara'da unuttum, iPod'umunkini de kırdım... Üstelik param da yok ve Pazar gününe kadar sadece 5 sigaram var... Daha da vahimi sürekli ders çalışıyor olmam... Komşular da biraz korkunç... Onlarla takılmam gerektiğini düşünüyorlar devamlı... Üstelik Cumartesi'yi pek hatırlamıyorum... Böyle bir hayat benimki işte...

18 Ağustos 2009 Salı

Yüz On Birinci Yazı a.k.a. Dede

Çizgifilmlerdeki aileler gibiyiz ailecek... Herkes dedeme "dede" diyor... Annemler falan da... "Dedeye söyle", "dedeyi götürelim" falan... Sadece benimle de değil üstelik... Kendi aralarında bile... Paylaşmak istedim... Şimdi dedenin gelmesini bekliyorum... Adı yokmuşcasına...

13 Ağustos 2009 Perşembe

Yüz Onuncu Yazı a.k.a. Çok Dar Pantolon Üzerine Notlar




O kadar heyecanlanmayın 2-3 tane not var alt tarafı...


- Bu çok dar pantolon, sanıldığı gibi zor giyilen bir şey değildir... Aksine, zor çıkarılan bir şeydir... Nasıl oluyorsa dizden altı yapışır gibi olur bunun, çıkarırken... Zor çıkar...

- Çorabınızı giymeyi unutup önce çok dar pantolonu giyerseniz sıçtığınızın resmidir... Çok dar pantolonun paçasını sıvayamazsınız, çorabı çekemezsiniz...

- Bu meretle çizme giyip pantolonun içine sokmak diye bir şey yoktur, onu sadece VV başarır...

- Ayakkabının türü nasıl olursa olsun yürüme hareketi sonucu bileğin biraz üstünde toplanır pantolon ve herkes çorabınızı görür... Bu yüzden benim gibi salaklık edip devamlı abuk subuk çoraplar giymeyin...

- Bunlar devamlı basamak çıktıkça falan ağından yırtılmaya çalışırlar, siz onları takmadıkça daha da çok uğraşırlar... Sonunda başarırlar...

Not: Bugün çok çektim de pantolonumdan...

11 Ağustos 2009 Salı

Yüz Dokuzuncu Yazı a.k.a. Parti



http://loveofthecommonpeople.blogspot.com


Bira: Bedava
Votka: 2.'den itibaren 5 TL
Cin: 5 TL


İlerleyen saatle değişiklik gösterecek olmakla beraber Indie ve New Rave ağırlıklı çalacaktır...


Ordaki BSBC de ben oluyorum efenim... Ayrıca da sağda bir yerde mailim var ya, adres için oraya da mail atabilirsiniz... Saygılar...

----------------
Now playing: The Raveonettes - If I Was Young
via FoxyTunes

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Yüz Sekizinci Yazı a.k.a. Yemek

Bugün anneme ders çalışıyormuş gibi gösterip hep yemek tariflerine baktım... Not falan aldım... Yemek yapmak istiyorum... Ama yemek derken yeni yemekler... Yanında da rakı olsa... Ama rakı içecek adam bulamıyorum... Hayat çok zor... Adam bulsam, ev yok bu sefer de...

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Yüz Yedinci Yazı a.k.a. İstanbul

Yarın yine İstanbul'a gidiyormuşum... Bugün söylediler... Sinir oluyorum son dakika haberlerine...

31 Temmuz 2009 Cuma

Yüz Altıncı Yazı a.k.a. Justin

Günlerdir bu siteye bakıyorum... Justin Timberlake'in official sitesinde "beğendiği ve tavsiye ettiği grup" olarak Dead Weather'ı gösterip ilgili bir yazı koyması üzerine okumaya karar verdim ben de yazıyı... Sağda "current status" olarak bu sitedeki küçük videosu vardı... Sonra diğerlerine de baktım... Hastayım...

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Yüz Beşinci Yazı a.k.a. Kimse Ne Yaptığını Bilmiyor!

İnsanların sık sık bilmeden bir şeyler yaptıklarını fark ettim bugün... Yani aslında bildiğim bir gerçekti bu ama bugün bir düşündüm tekrar... Ne yaptığını bilmeme durumunu burda ben olumlu sonuçların çıktığı durumlara göre alıyorum... Yani hiçbir sanatçı yaptığı her neyse "bunu yapıyorum şimdi ya, tüm dünya beni tanıyacak of ilerde insanlar benden efsane diye bahsedecek" diye başlamaz sanıyorum işine... Bu bilim insanları için öyle değildir mesela, adam yer çekimini bulurken bilir her zaman bilineceğini... Tabii ki sanatçıların bir çoğu "çok ünlü" olmak ister; ama olayın çoğu zaman 2 tane çok tutan albüm çıkarıp çok tanınıp, çok kazanıp sonra o paralarla yaşamak olduğunu bilirler bence... Albüm diyorum çünkü şarkıcılardan örnek vereceğim... Ya da bir tanesi tabii kendini şarkıcı olarak değil "entertainer" olarak görüyor...
Bence genç bir kız çıkıp da "böyle böyle yaparsam of queen of pop olurum herkes bana tapar, 51 yaşıma gelince millet hâlâ beni dinliyor olur ve beni pop müziğin en iyilerinden olarak görür" dememiştir... Ama bilmeden neler yaptığı ortada Madonna Louise Ciccone'un... Kanımca şu eğlence sektöründa en üst kademe ne bok yersen ye, insanların hâlâ seni sevmesidir... Sonuçta kardeşleriyle biraz para kazanmak için şarkı söylemeye başlayan bir insanın tacizci de olsa, sübyancı da olsa sevilmesi bence en üst kademedir... Çünkü uyuşturucu kullanan sanatçıları seven çoktur ama şu anda müzik yapan insanların arasında çocuk tacizcisi diye adı çıksa birinin, hâlâ sevilmesi oldukça zor olur... Bu arada belirtmem gerekmez herhalde, Michael Joseph Jackson'ın bunu muhtemelen bilerek yapmadığını...
Ya da ne bileyim hiçbir 17 yaşındaki kız çıkıp da "evet lan ben şu anda herkesin yapmakta olduğu müziğe çok benzer bir şey yapayım da pop princess desinler bana, 2009 yılında da Forbes tarafından (yılda 35 milyon dolar kazanarak) dünyanın en güçlü kişisi seçileyim dememiştir... Gerçi demediğini biliyoruz zaten... Ama onun o albümü çıkarmasını sağlayan insanlar da eminim ki yarattıkları şeyin bir gün Britney Jean Spears'dan "Legendary Miss Britney Spears"a dönüşeceğini bilmiyolarlardı...
Ya da rap yapan beyaz bir adam bir gün albüm çıkardığı yıllardaki tüm ödülleri silip süpürüp de adı olan Marshall Bruce Mathers III ile tanınmayıp, Eminem ile tanınacağını bilmiyordu bence... Bu isimlerden(ve daha birkaç tane daha var) hiçbiri bence müzik işine girerken ne yaptığını bilerek girmedi... Hiçbiri birgün ne yaparsa yapsın(klibinde İsa ile de sevişse, çocuklara taciz de etse, bunalıma girip kafasını kazıyıp millete saldırsa da, burnu boktan kurtulmasa da) şu anda çıkacağı herhangi bir kayıt, film ya da çıkaracağı neyse onun en az birkaç milyon satacağını düşünerek başlamadı bence müziğe... Ya da ne bileyim Sex Pistols "milletin üstüne de tükürsek bizi dinlemek için konserimize gelsinler lan" demedi bence... Nirvana da bence "şimdi bu müziği yapıyoruz ya herkes bizden etkilenecek yeni bi akım oluşacak" demedi... Sonic Youth da "farkında olmasalar bile herkes bizim müziğimizden etkilenecek" demedi... Bilmeden yaptılar bir şeyler, sonra da King of Pop, Queen of Pop, Princess of Pop, Slim Shady, sözde Punk'ın yaratıcısı, grunge akımını başlatan adamlar ve dünya üzerinde en çok etkilenilen grup oldular... Bence bu garip... Bu yazıyı yazmamın sebebi bunu söylemekti işte... Bence bir şekilde müzik piyasasına itilen ya da bilerek çıkan bu insanlardan hiçbirinin bir gün bir şekilde "legendary" olacağını bilerek değil de; o yıl çok kazanmak, ya da kafasına göre müzik yapmak için oraya çıkması(oldu mu lan bu cümle??) çok garip... Bu kadar... Yine bağlayamadım sonunu ama olsun...


P.S: Yazıdaki tüm "bence"lere dikkat çekmek istiyorum... Çünkü onlar "bence"... Benim fikrim yani...

Bir daha P.S: Michael Jackson'ın fotoğrafını koymama nedenim, bu aralar çokça her yerde görünmesinden duydum rahatsızlıktır...

28 Temmuz 2009 Salı

Yüz Dördüncü Yazı a.k.a. Yardım Çağrısı

Bir tane dizi vardı, sanırım BRT'de... İkiz kızlar vardı böyle sarışın... Biri asiydi falan... Diğerinin sevgilisi vardı... Diziyle ilgili hatırladığım tek şey budur... Ben ortaokuldaydım dizi yayınlandığı sırada... Ne bu dizi yaa?? Kızlardan birinin adı Jessica diğeri de Nicky olabilir... Emin değilim... Çıldırmadan biri söylese...??

P.S: Buldum bilem! Jessica ve Liz'miş... Dizi de Sweet Valley High'mış...

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Yüz Üçüncü Yazı a.k.a. Bu Blogun En Dandik Yazısı

Bugün odamı topladım... Ama topladım derken içini dışını her şeyini yani... Çöp çıktı bolca... Bu çöplerin arasında da bir kavanoz tütün vardı... Kavanozun kapağını açmak gibi bir hataya düştüm... Tütün küflenmiş... Zaten farkındaydım da tütünü bi poşete boşaltıp kavanozu da yıkamak suretiyle yeni tütünlerin kullanımına açacaktım... Tütünü poşete boşaltmaya çalışırken fark ettim ki nefes alamıyorum... Gerçekten nefes alamadım... Uzun süre öksürüp kavanozu da poşete koydum ama o koku odamdan tüm sıktığım parfümlere ve yaktığım tütsülere rağmen birkaç saat gitmedi... Birkaç saat ne yaa?? Alt tarafı 2 TL'lik tütünsün sen haddini bil! Giremedim odama... Üstelik öleceğime falan inandım o tütünü boşaltırken nefesim kesildiğinde... Çok korkunçtu... Sonra topladım odamı ama bitirdim... Koku da çıktı... Sonra böyle bir ortam kurup kendime, öyle takılmaya başladım... Böylesi de aşağıda... Ortamım yani... Bence herkes çok kıskandı şu anda...



----------------
Now playing: Sonic Youth - Kool Thing
via FoxyTunes

Yüz İkinci Yazı a.k.a. Beyaz Pantolonun Laneti

Ne zaman beyaz pantolon giysem ya çimlerle haşır neşir olmam gerekiyor ya da yağmur yağıyor... Ya da daha kötüsü ikisi birden oluyor... Pantolon lanetli mi Murphy'ye mi inanıyor bilemedim... Ama sinirim bozuldu yani...


P.S: Bir yazıya uzun zamandan beri bu kadar dandik tagler yazmamıştım...

26 Temmuz 2009 Pazar

Yüz Birinci Yazı a.k.a. Mystery Jets

Veri nays bir grup bu... Özellikle Laura Marling düetleri baya sağlam... Hatta onu da koyayım siz bu sayfaya baktıktan sonra... O sayfa Mystery Jets'in resmi Myspace'i... Ve profil fotoğrafına bakıp hasta olur musunuz lütfen??

Bu da Young Love olur... Şarkı ayrı güzel, klip ayrı sevimli, Laura Marling'i yerim zaten... Buyrun...





Siteye baktıktan sonra okunması gereken not: %100 Hallal ne yaa?? Ahah!

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Yüzüncü Yazı a.k.a. Hidden Fantasy



Başlık Hidden Fantasy olup, fotografta da Britney olunca sanmayın onunla ilgili gizli fantazilerimi yazacağım... Hayır efendim, Hidden Fantasy Britney Hatun'un çıkardığı en son parfüm...


Bugün Zeynep'in tatil alışverişini yapmaya gittik... O sırada abuk subuk parfüm falan denemeye başladık... Parfümleri de markalarına göre ayırmışlar işte o sütun o markaya ait falan... Bir sütun da Britney parfümlerine ayrılmıştı... Ben mutlu oldum tabi hemen, gittim hepsini farklı yerlerime sıktım... Ve şunu öğrendim... En kötüsü ama en koku yayanı Believe(Foto için de Acces Hollywood'a saygılar... Fotoyu koyduktan sonra o yazıyı fark ettim, değiştirmeye çok üşendim)... Baya kötüydü bence... Gerçi Zeynep beğendi... Çok ağır ve fazla yoğundu kokusu...


Curious öbür yandan, daha taze falan bir kokuya sahip, beğendim onu da... Yalnız ilk parfüm olmasına rağmen ikinciden daha iyi... Orda bir sıçmışlar... Adam gibi kokuyor, 5 metre öteden de alınmıyor kokusu... Güzel... Böyle koklayınca çiçekler böcekler gibi kokuyor...


Ama öte yandan(Orçun'a selamlar) Hidden Fantasy tam olmuş... Yolda eve gelene kadar kokladım falan... Alabilirim bu parfümü gerçekten... Ki ben böyle parfümler sevmem, kullanmam yani... Sonuçta parfüm kullanmaya başladığın günden beri C&K Be gibi bir parfüm kullanmaktayım... Ama Hidden Fantasy baya iyiymiş... Üstelik bence reklamları da(koymuş olduğum fotolar) bence Hidden Fantasy>Curious>Believe sıralamasıyla gidiyor... Büyüktür tabi o işaretler...

100. yazımda neden parfüm kritiği yaptım bilmiyorum, ilgili olduğum bir konu bile değil... Ama olsun Britney ile ilgili sayılır... Böyle bir yazı oldu bu da... 200. yazımda da Candie's koleksiyonunun kritiği ile karşınızda olabilirim, bilemezsiniz... Saygılarımla...

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Doksan Dokuzuncu Yazı

Sigarayla aynı anda şeftalili light Ice Tea içince ağzımda sanki kül tablasını yalamışım g,bi bir tat kalıyor... İşte o zaman sigara içmeyen insanların sigara içen insanlarla öpüşünce neler hissettiğini anlıyorum... Sonra geçiyor...

----------------
Now playing: The Libertines - Can't Stand Me Now
via FoxyTunes

Doksan Sekizinci Yazı

Geçenlerde Barkod'dan 1 liraya aldığım bandana H&M çıktı... Garip...

19 Temmuz 2009 Pazar

Doksan Yedinci Yazı

Ankara'dayım tekrardan... Oh yeah!

14 Temmuz 2009 Salı

Doksan Altıncı Yazı

Geleli 1 aydan fazla oldu sanırım ama olsun çok seviyorum ben kerataları... O yüzden size yeni gelen ama aslında 1 yıldır gelmesini beklediğim ayakkabılarımı göstereyim heh heh... Buyrun bunun aynısı işte:



Saygılar...

12 Temmuz 2009 Pazar

Doksan Beşinci Yazı

Bayadır yazmıyorum farkındayım ama bunun tek nedeni yazlıkta olmamdır... Sabah 7'de kalkıp 4 km falan yürüyüp denize girip sonra eve girip öğle uykumu uyuyup sonra da ders çalışıp yemek yiyip kağıt oynayıp film izliyorum çünkü çoook uzun zamandır... Ufak tefek olaylar dışında pek de anlatacak, yazacak bir şey çıkmıyor haliyle... Ufak tefek olaylar derken aslında bir tanesini ucuz atlattık tabii... Ufak tefek sonuçlanmaya da bilirdi...

Dün akşama doğru Selçuk semalarından sevgili sitemize doğru yola çıkacaktık... Arabaya biniyorduk hepimiz... Oturduk falan, kapıları kapatıyoruz... Ben de elimi kenara koyduydum ki doğrulayım diye... Sonra teyzem ön taraftan bam diye kapıyı elimin üstüne kapatmasın mı?? Yaa... Fark da etmedi önce... Önde o çünkü... E kapı da kapandı yani tamamen... Ben "aaa" dedim... Annem de görünce "aaa" dedi... Teyzem de bize bakıp "aaa" dedi ama hâlâ farkında değil olayın... Benim el de hâlâ orda kapının altında... Sonra fark edip açtı falan... Arabadaki herkes birbirine bağırmaya başladı... Sonra sakinleştik... Şimdi turp gibi kerata... Ama eli kopanlar falan oluyormuş kilide gelirse... Ucuz atlattık vallahi...

Bu işte o ufak tefek olaylardan biriydi sevgili okuyucum... Bu arada dismiss olmamla ilgili gelişmeleri de hepinizle paylaşmak isterim; efenim gittim okulla konuştum... Aftan yararlanıyorum... Eylülde 3 tane sınava gireceğim(Math106, Research Methods In Psychology, ENG101) ve bunlardan aldığım notlar sene sonu notum olacak... Sonra ortalamamı 1.20'nin üstüne çıkarırsam oley olacak kaldığım yerden devam edeceğim... O yüzden ders çalışıyorum... 18'inde Ankara'ya döndüğümde de matematik dersim olacak... Hoca falan bulduk...

Bu arada sevgili Deniz Hanım'ı ÖSS sonuçlarından dolayı tebrik ediyoruz, onu da belirteyim... Dilan, Efe, Furkan ve Aysu'yu da tebrik ediyoruz ama onlar okumuyor burayı... Bir de Görkem Bey'i de tebrik etmek isteriz ama açmıyorlar telefonlarını, öğrenemedik daha sonuçlarını...

Bu arada denizi gören ve sahilde dolanmaya başlayan bir insan olan ben, aniden bol bol ska ve Beirut dinlemeye başladım... Zaten yaz dedin mi Beirut ve Sonic Youth dinlemek demek benim için... Kışın da hep Uffie dinliyorum mesela... Öyle çılgınım...

Bir de burdan 2 saat 50 dakikaılık bir film çekip beni hasta eden içimi baya Scorsese bey' de sevgilerimi yolluyorum... Bitmedi bir türlü lanet film... Ayrıca artık Ankara'ya gidip Cemille buluşmanın vaktidir bence... Bence yani... Bu kadar... Saygılar...

----------------
Now playing: The Kooks - Down To The Market
via FoxyTunes

2 Temmuz 2009 Perşembe

Doksan Dördüncü Yazı

Çok beğenmedim ben ama buyrun Circus albümünden çıkan 4. single, Radar'ın klibi...


1 Temmuz 2009 Çarşamba

Doksan Üçüncü Yazı

Bunu benim söylüyor olmam biraz ironik olabilir ama şunu demem lazım herkese; stop faking it! Artık umrunda olmadığıma göre hâlâ umrundaymışım da aslında görüşmek istemeyen benmişim gibi davranmaktan vaz geç olur mu?? Boşuna ümitleniyorum çünkü...

----------------
Now playing: The Dead Weather - So Far From Your Weapon
via FoxyTunes

30 Haziran 2009 Salı

Doksan İkinci Yazı

Klavyemin içinde böcek var... Minicik... Harflerin altında falan geziyor... Şu anda 7 ve 8in arasında... Birkaç dakika çıkarmayı denedim, baktım olmuyor bıraktım... Kendi de çıkmaya çalışıyor aslında ama nafile... Takılsın artın ne yapalım...

Not: Yazı bittiğinde oklara gelmişti...

Doksan Birinci Yazı

"New leg, new song, new outfits, new do.... -Brit" demiş Britney hatun... Yeni klip geliyor lan! Radar'ın klibi geliyor! Sevinin!

----------------
Now playing: Jenny Owen Youngs - P.S.
via FoxyTunes

Nineteenth Writting

Being in love with someone who doesn't even give a fuck about me ANYMORE... Sucks...

----------------
Now playing: Jenny Owen Youngs - Lightning Rod
via FoxyTunes

27 Haziran 2009 Cumartesi

Seksen Dokuzuncu Yazı

Dismiss olmuşum gençler, hepimize hayırlı olsun... Bundan sonra neler olacak, hayat bize neler gösterecek göreceğiz... Annemlere de bugüne kadar söylediğim tüm yalanlarımı açıkladım... Yalandan kastım cinsel tercihlerim falan yani... Çok acaip oldu, hayatımda yeni bir döneme giriyorum... Aferin bana...

Seksen Sekizinci Yazı

Girl, Interrupted filmini izleyince canım sigara çekiyormuş onu anladım... O yüzden Deniz(a.k.a. Yıldız Kız) içeride onu izlerken onu yalnız bırakıp buraya geldim ve sigara içiyorum... Burası derken odamız... Ama sevişmiyoruz burda... Bunu neden açıkladım bilmiyorum... Yazacak çok şey, toparlayacak zaman yok bu arada... Ama çok yakında karşınızdayım Ankara geceleriyle... Döneyim de hele... Ben İstanbul'u hala sevmiyorum bu arada... Bana hala fazla karışık ve büyük... O kadar... Dünyanın en dandik yazısını okudunuz...

P.S: Britney Maykıl öldü diye çok üzülmüş... Yazık...

20 Haziran 2009 Cumartesi

Seksen Yedinci Yazı


Bir iddiaya göre yine nişanlanmış bu yaa... Hani Chase Benzdi?? Ne oldu lan?! Anlamıyorum resmen ben bu kadını artık... Böyle denmiş; “Britney and John used to date, but they reconnected after her show in New Jersey, and now they’re engaged. He got down on one knee in a Subway sandwich shop in Santa Monica a week ago and proposed with a $4.5 million marquise-cut diamond. They plan on getting married at his aunt’s farm in Germany in six weeks. It’s very hush-hush, even to the employees. He’s even putting a $350K fence around the property.” Adamın adı şey... John Sundahl... Dövelim bu adamı... O kadar...

P.S: Fotoya tıklayınca adamın korkunç suratını da görüyorsunuz... Bula bula da bunu bulmuş... Chase Benz bile daha iyiydi yani...

19 Haziran 2009 Cuma

Seksen Altıncı Yazı


Yerim lan...

Seksen Beşinci Yazı

Az önce içmekte olduğum 2.5 litrelik kolayı oturduğum yerden kalkmadan kaybettim... Çok korkunç bence...

13 Haziran 2009 Cumartesi

Seksen Dördüncü Yazı

True Blood'a başladım bugün ve tüm dizi boyunca beni mest eden şey aksanları oldu... Louisiana'lı aksanı Louisiana'lı aksanına benziyor tabii... Evet bunu da Britney'ye bağlamayı başardım aferin bana... Öyle işte... Daha yeni başladım yapacak falza yorumum yok ama aksanları öldürüyor beni...

----------------
Now playing: Yelle - Mon Meilleur Ami
via FoxyTunes

11 Haziran 2009 Perşembe

Seksen Üçüncü Yazı

Chloe Hunter denen kadının göbeği ne kadar güzel öyle... Maşallah...

10 Haziran 2009 Çarşamba

Seksen İkinci Yazı

Şu vidyo da dünyanın en sevimli vidyosu olmaya aday...

Seksen Birinci Yazı

Evde Rafet diye biri var... Ve Rafet'i en basit şekilde şöyle özetleyebilirim; oldukça büyük bir böcek... Evet... Kendileriyle balkon kapısının önünde karşılaştık birkaç saat önce, o zamandan beri küçük tuvalete kadar ilerledi... Yani antrede şimdi... Hakkında bildiğim tek şey de dolanmayı seviyor olması... Kerata bir orda bir burda... Gezip duruyor... Bir de penguen gibi, kanatları var ama hiç kullanmıyor... Eskiden de Cemil vardı, ağaç böceği... O öldü ama... Şimdi de Rafet... Takılıyoruz evde... Zamanı gelince artık camdan mı balkondan mı bilemiyorum sessizce gider... O zamana kadar ailemizin bir ferdi o da... Evet... Bu kadar... Saygılar...

5 Haziran 2009 Cuma

Sekseninci Yazı


Tahminlerimde başarısız oldum... Bir tanesinde en azından... Biraz geç yazıyorum bunu ama Nadal elendi... Üstelik hani ondan emindim... Safina konusunda çok emin değildim ama Nadal'dan emindim... Ve adam elendi! Üstelik de çeyrek finale falan da çıkamadan... Öte yandan Safina finalde! Leziz bir maç olacak gibi...

Bu arada yarından itibaren tam 4 gün boyunca tüm ev benim! Artık ne yaparım bilmiyorum... Yolda bir parti var sanırım... Emin de olamadım gerçi, bazı ÖSS insanları gelmeden o parti parti olmaz çünkü... Göreceğiz artık...

Annem de "sigara içme odalarda" diyor... Sen bence dua et de ev yerinde olsun... Parti olursa görürsün sen sigara içmeyi falan... Yazının en başındaki fotoda olduğu gibi içilirse(ki Smirnoff Northlar falan yok bu fotoda) o zaman evin halini siz düşünün artık...

Bu arada The Wrestler'ı izledim dün, çok kötüydü bence... Başı da adeta bir Gus Van Sant filmiymişcesine ense içersindeydi... Başında devamlı ense izledik... Marisa Tomei iyiydi ama... Seviyorum zaten o kadını... Mickey Rourke için de "çok iyi" diyip durdular ama bana kalırsa botokslu gibi oynamıştı, mimik falan yoktu... Filmin genel hali de çok "klişe" ve sıkıcıydı bence... Hiç sevmem zaten öyle yok bokstu güreşti falan... Sıkıldım... Bu kadar... Saygılar...

P.S: Svetlana Kuznetsova, you rock my world!

4 Haziran 2009 Perşembe

Yetmiş Dokuzuncu Yazı

Çok fena The O.C.'yi yeniden, en baştan izlemeye takmış durumdayım... 2 günde 13. bölümü bitirdim ve kaykaya tekrar başlamaya karar verdim... Çok gaza geldim... Plus, i'm happy... Her şey yerine oturuyor yavaştan... Aramız tatlı baya... Öyle işte... Önümüzdeki günlerde çok deli film kritikleriyle karşınızda olacağım... Bekleyin beni...

----------------
Now playing: Lily Allen - Nan You're A Window Shopper
via FoxyTunes

2 Haziran 2009 Salı

Yetmiş Sekizinci Yazı

Tüm "Hit Me Baby One More Time" göndermelerini geç keşfetmemin hastasıyım... Hadi "If U Seek Amy"deki neyse de, "Stronger"daki için baya geç kalmışım bence... Açıklıyorum şimdi...

Hit Me Baby One More Time'dan bir enstantane; "My loneliness is killin me"... Bu da Stronger'dan bir enstantane; "My lonliness ain't killing me no more"... Yaa...

If U Seek Amy'nin de klibindeki küçük kız Britney'nin "Hit Me Baby One More Time" klibindeki kıyafetini aynısını giymekte... Yaa... İşte böyle...



----------------
Now playing: M.I.A. - Jimmy
via FoxyTunes

Yetmiş Yedinci Yazı

Ölmedim... Ama bana kalırsa bir mucize oldu... Cebimizde 60 lirayla başladık akşama... Başlarken de "Olum 120 liralık içebiliriz(normale göre, indirimli fiyatla 60 işte)" falan dedik... Sonra 120 liralık içersek öleceğimize karar verdik... Ben bir cin tonikle başladım, sonra biravere geçtik falan... İlerleyen saatlerde bazı insanlar tekila içti... Benim de dahil olduğum birkaç insan fındıklı vodka(ya da votka)-baileys ikilisini içti ki off yani çok güzelmiş... Cardinaller geldi, viskiler gitti... Ben viski içmedim gerçi sarhoş olmayayım diye... İçtik içtik, kavgalar çıktı, muhabbetler döndü... Sonra gitmeye karar verdik... Hesabı ödeyelim dedik... İşte size hesap: Normal parayla 409 lira! 409! Tabii ki indirimli olduğu için 205 falan ödememiz gerekiyordu; ancak 125 çıktı herkesten... 80 lirayı daha sonra ödemek üzere yazdırdık, evlerimize yollandık... Üstelik sadece 2 çok, 1 az sarhoş insanla... Sadece içtiğimiz bira 10 litreymiş sevgili okuyucu... Çok acaip... Alttaki gibi olabilirdik her birimiz... Yaa... Hati saygılar...



----------------
Now playing: Britney Spears - Break The Ice
via FoxyTunes

1 Haziran 2009 Pazartesi

Yetmiş Altıncı Yazı

Bir de bir arkadaşın MSN iletisiyle çok eğlendim, yazmam lazım; "Adliye yıkılsın, lunapark yapılsın"... Yeah!

----------------
Now playing: The Smiths - Last Night I Dreamed That Somebody Loved Me
via FoxyTunes

Yetmiş Beşinci Yazı

Ey okuyucu... Bu son yazı olabilir... Ona göre, iyi oku... Neden dersen, akşama sevgili Old Town Pub'ın doğum günü... Tüm içkiler de %50 indirimli... Yani sağ çıkamama olasılığım yüksek... Zira 10 liraya biraver, 4 liraya viski alabilitem olacak... Düşün! Off yani... Eve de dönemeyebilirim... Bilemiyoruz... Haberin olsun dedim...

O değil de dün bilgisayarımı düzenleyeyim dedim saat 15 sularında... Önce klasörlerimi falan düzenledim, sonra da tabii ki iTunes'u... Bir de bu konuda titizim ben biraz... Kriterlerim var; aynı şarkının aynı versiyonundan iki tane olmayacak, yarım şarkılar olmayacak falan... Sevgili Can'ın hard diskinden de yeni şarkılar atmıştım, ortalık çok karışıktı... Sabaha karşı 5 sularında hâlâ bitmemişti işim... Şimdi de tekrar başlamaya üşeniyorum... Kaldı öyle... İçim sıkıldı...

Bir yandan da annem 6 Haziran'da İstanbul'a gitmem için baskı yapıyor... Ben de istemiyorum, nasıl olsa 16sında falan gidiyorum, gerek yok... Off bilemedim... Tükana da gitmedim, ektim amcamı... Ne için hem de?? Bilgisayarı düzenlemek için... Peki ben ne yapıyorum?? Hiçbir şey... Böyle yani...

Coconut'ın sızlanmalarını okudunuz, haftaya aynı saatte görüşmek üzere...

----------------
Now playing: Madness - Gabriels Horn
via FoxyTunes

Yetmiş Dördüncü Yazı

Hep derdim, beni terslerlerdi, Poster İti hatun vokalli daha iyiymiş... Bir daha bir düşündüm taşındım, ölçtüm biçtim... Öyleymiş... Evet... Oha bu arada şunları dinlemeyeli yıllar olmuş, inanamıyorum...

----------------
Now playing: Poster-Iti - Bomba
via FoxyTunes

31 Mayıs 2009 Pazar

Yetmiş Üçüncü Yazı

Bugün "Dünya Sigarasız Günü"ymüş ya... Sabahtan beri haberlerde her söylendiğinde annemin ve dedemin küçümseyen bakaşlarına maruz kalıyorum... Çok sıkıcı olmaya başladı... Hiçbir şey bilmeyen Taksim'deki protestocular da pasif içicilik hakkında atıp tutarken de "bak dinle dinle" demesinden sıkıldım annemin... Yeter be!

----------------
Now playing: Nick Cave & the Bad Seeds - Still in Love
via FoxyTunes

Yetmiş İkinci Yazı

Tunalı'da eski Mado(yeni C'Viz)'nun yanında "İrfan" diye bir yer var ya... Oranın reklamımsı şeyindeki hatun birine benziyor lan... Kime benziyor?? Bulan söylesin hadi...

----------------
Now playing: Fungu - Little Black Dress
via FoxyTunes

Yetmiş Birinci Yazı


Ben eskiden çok tenis izlerdim gençler... Özellikle bayanları... Bana kalırsa erkeklere göre daha az belli oluyor kimin kazanacağı, daha bir heyecanlı... Yalnız uzun zamandır şampiyon belliydi... Geçen seneye kadar çok uzun bir süre maçlar belli olmasa da hani en son şampiyoun Justine Henin olurdu... Ben de çok yıllar önce bu hatunun bir maçını izlemiş, hasta olmuştum... O zamandan beri "Justine Henin benim favorim" cümlesini çok fazla kullanırım... Gelin görün ki bizim Henin(ben onu ilk izlediğimde Henin-Hardenne idi... Sonra boşandı)geçen sene 25 yaşındayken emekliye ayrılıverdi(bu yazıya başlarken Rezai-Safina maçını izliyordum Safina alır demek için başladım yazıya ama maç bitti Safina tabii ki aldı)... Ve ben geçen seneki ilk birkaç turnuva hariç hiç izlememeye başladım... Çünkü Henin yoktu! Sonraki favorilerim sırasıyla Ana Ivaonic, Dinara Safina, Serena Williams, Jelena Jankovic ve sonra tekrar Dinara Safina oldu... Ama yeterince zevk alamadım yine de... Ben bu yazıyı bağlayamıyorum... Sonuçta Roland Garros 2009 Kupası bayanlarda favorim Safina'nın, erkeklerde de favorim Nadal'ın olur... Kadınlar için konuşamam ama erkeklerde final maçı Nadal ve Federer arasında oynanır... Bir sürpriz olacağını sanmıyorum... Kadınlarda aslında Ivanovic finale çıkar diyecektim ama sıradaki maçında galip gelen taraf Safina ile oynayacakmış... Ivanovic muhtemelen çeyrek finalde gidecek... Böyle işte... Saygılar... Nadal çok büyük oldu ama idare edin...

Yetmişinci Yazı

Yazacak çok şeyim ama daha çok olan uykum var.. Ne yapmalı bilmiyorum... Yatalım en iyisi, yarın yazarız değil mi?? Evet... Ay lev ye okuyucu...

----------------
Now playing: Jenny Owen Youngs - Voice on Tape
via FoxyTunes

29 Mayıs 2009 Cuma

Altmış Dokuzuncu Yazı

Bence Kevin Federline'a normalde "K-Fed" derken, Britney ile boşandıktan sonra "Fed-Ex" demeleri çok komik...

Altmış Sekizinci Yazı



Chase Benz ne yaa?! Hem ne bu dansçı tutkusu?! İlla dansçı mı olalım yani?? Onu da yaparız istersen de adam gibi biri olsun bir seferinde de lütfen yaa... Dünyada adam kalmamış gibi gitmiş yine bi dansçı bulmuş kendine... Hayız yani madem en eski sevgililerine yalvarabiliyosun(bkz. K-Fed a.k.a. Fed-Ex), Justin var kapı gibi be güzelim... Chase Benz denen bu zübüğü bulana kadar Justin'i tekrar kazan daha iyi... Ben gelene kadar tabi... Öff sinirlendim yine...

----------------
Now playing: Dizzee Rascal feat. Calvin Harris & Chrome - Dance Wiv Me (Club Mix)
via FoxyTunes

Altmış Yedinci Yazı

Dikkat!: Konudan konuya atlayan, birkaç başlık altında yazılması gereken ama birkaç başlık altında yazmaya üşendiğim yazı...

Not: Yazıda geçen "kıl" kelimelerinden hiçbiri aksi belirtilmedikçe sakal, bıyık ve favorilerden oluşan "yüz kılları"ndan başka anlamda kullanılmamaktadır... Fesatlıklardan müessesemiz sorumlu değildir...


1. Kıllar

Kıllar çok acaip olabiliyor be okur... Eğer bir insan uzun zamandır kıllıysa, bunları keserken dikkatli olmalıdır bence... Sonunda ortaya çıkan şeyin ne olacağını hiçbirimiz bilemeyiz zira... Mesela, tanıyanlar bilir, babamın ezelden beri top sakalı vardır ve sevimli bir insandır... Ve fekat bu insan her zaman böyle değilmiş... O sakal gittiği zaman anladığımız bir gerçek var ki babam aslında dişlek ve göt çene... Evet... "Babam" başlığı altında dişlekliğiyle ilgili bir yazıyı da okuyacaksınız...
Sadece keserken değil kestirirken de dikkat edilmelidir... Scrubs'da vardı bunun örneği... Sevgili doktorumuz Turk, o zamanlar sevgilisi olan Carla tarafından baskı altında bırakılır ve bıyığı zorla kestirilir... Ortaya çıkan sonuç şu şekildedir;


Evet, kocaman bir ben! (Görünüyordur umarım) Yani siz siz olun, kıllarınızı keserken ya da insanlardan kesmelerini isterken bir kez daha düşünün dostlar...


2. Shattered Glass

Bu güzel Britney Spears şarkısı için söylenecek tek şey doğru çıktığıdır sanırım... Sözler bakınız böyle;

Did I wake you, were you sleepin',
Were you still in my bed?
Or is a nightmare keepin' you up instead?
Oh baby, are you feelin' guilty for what you did?
If you think you're hurtin',
You ain't seen nothin' yet!

[Chorus:]
Was it really worth it?
Was she everything that you were looking for?
Feel like a man?
I hope you know that, you can't come back
Cause all we had,
Is broken like shattered glass

You're gonna see me in your dreams tonight,
My face is gonna haunt you all the time
I promise that you gon' want me back,
When your world falls apart,
Like shattered glass, glass, glass, glass

Are you havin' trouble focusin' throughout the day?
Do you find yourself still callin' my name?
Do you wish you could be one time and take it back?
I bet you realize that she ain't half the woman I am...

Sonuçta aldatma olayına yalnızca bir kez maruz kalmış olabilirim ama o seferde de bu şarkıyı bilmesem de "i promise that you gon' want me back"e benzer bir şeyler demiştim içimden Jessica Hatun'un yüzüne karşı bağıra bağıra... Sonra neler olduğu içinse buraya bakınız... Ben aldatırsan böyle olur işte güzelim... Evet... Banyoda bunu düşündüm bugün...


3. Geçen Günler ve Bugün

Tükandaydım ben kaç gündür gündüzleri... Amcama yardım ediyordum... Kendilerinin bir sahafı var ki of yani... O da ilerleyen başlıklarda fotoğraflarıyla karşınızda olacaktır efendim... Ama demek istediğim o ki; çok atraksiyonum olmadı... Hayır, yalan... Oldu gayet... Mesela sonunda "o" diye bahsettiğim insanla aram düzelir gibi oldu... Bu son cümlem de çok orta okul günlük yazısı gibi oldu mu?? Oldu bence...
Neyse, sonuç olarak aramız iyiyken bile pek aramayan, benim aramamı bekleyen bir insandı o... Aramız kötü olduktan sonra hele araması hayal olmuştu ki kendisine çarşamba günü okula gidebileceğimi çıtlatmamla çat diye çarşamba günü bir mesaj bir de çağrı aldım... Okula gitmemiştim, uyuyordum ve her şeyi kaçırdım, o ayrı...
Bugün de okula gittim... Kod adı Laura yine gelmedi, konuşamadım... Sanırım gitti artık... Geçen hafta çarşamba kaybettim son şansımı... Ve pişmanım okuyucu... Çok pişmanım... Bu arada yazının buralarına kadar okumadım, değil mi?? İstediğimi yazarım bence buraya... Çok gözünde büyüdü çünkü bu yazı senin... Sonraki başlığa atladın bile... Ben bazen kusuyorum... Manyak gibi... Altıma falan da yaparım hep geceleri... Birkaç kere koltuğa kaka da yaptım... Haha biliyordum okumadığını... Yeah!
Neyse işte sonra insanlarla içmeye gittim... Sabah da çok sevgili Özge arkadaşımız tarafından servise yürürken yolda bulunup arabaya atıldım ve şunu fark ettim; she has Britney Spears nails! Açıklaması zor ama tırnakları aynı... Öyle yani... Şişman teşekkürlerimizi sunarız burdan ona da...
Öyle birkaç gündü işte... Anladın mı bilmiyorum... Bu arada dedemle teyzem İstanbul'dan geldi... Dedem geleneği bozmadı tabii ve bugünkü kalabalık aile rakısı sofrasında "fena olduğunu" iddia ederek ambulans çağırttı ve annemle beraber acile gittiler... Bu durumla tabii ki herkes dalga geçti çünkü artık gerçek olmadığının herkes farkında... Sorry, bro...


4. Babam

Babamın bana anlattığı birkaç olaydan bahsetmek isterim sizlere efenim...

Kendileri dişlek bir insandır... Neyse işte bir gün bu okulda... İlkokul olsa gerek... Hocası buna devamlı "sırıtma oğlum" diyor... Bu da "sırıtmıyorum" der... Bütün gün bunlar karşılıklı atıştıktan sonra olay babaannemin okula çağırılmasıyla son bulur... Hoca babamın sürekli sırıttığını, sırıtma diyince de sırıtmaya devam ederek sırıtmıyorum dediğini anlatır... Babaannem babamın sağlam ağzına s.çar... Sonradan ortaya çıkar ki adamcağız o kadar dişlek ki ağzını kapattığı zaman yüzünde sırıtma ifadesi oluyor...

Bir başka olay da 11 Eylül 1980 tarihinde, ertesi gün sınavı olan Küçük Altan(aslında çok da küçük sayılmaz lan benim bu halimden daha büyük)'ın çok inanmasa da "yarın bir şey olsa da okula gidemesek" diye dua etmesiyle başlar... Korkarım duası kabul olmuştur; çünkü ertesi gün 12 Eylük 1980'dir... Yaa...

Annesiyle ayakkabı almaya gidecek olan daha küçük bir Altan ise pencereden dışarı bakmaktadır giydirilmiş bir şekilde... Çıkmak için annesinin namaz kılmasını beklerken az sonra gideceği Ulus'a doğru bakmaktadır... Birkaç dakika sonra ise Ulus'a düşen uçağı görür ve o gün kekeme olur... Hâlâ bazen kekelemektedir...

4-5 yıl önce de İzmir'den Ankara'ya hareket etmiş olan olgun Altan ağzındaki sakızı arabasının camından atmaya karar verir... Büyük bir başarı sonucu attığı sakız aynen içeri girip sırtına yapışır... Neler olduğunun farkında olmayan Altan bütün gün aynı arabanın içinde yol alır... Ankara'ya geldiğinde ceketini atmak zorunda kalır...

Kahramanımız Altan, bu defa yaz tatilinin son gününde sabahın köründe kalkıp en büyük tutkularından biri olan trenlerden bir demet görmek için Selçuk Garı'na gitmiştir... Orada bie makinistle tanışır, makinist onu Muğla(emin değilim)'ya götürüp getirmeyi teklif eder... Üstelik o kullanacaktır... Altan yazlıktaki son günde ailesiyle olması gerektiğini düşünerek makinisti reddeder ve ailesinin yanına döner... Ailesi ona "aman ne olacak gitseydin" diyince de pişman olur gitmediğine... Bütün gün makinistin adı olan Veysel'i sayıklar... Günün sonuna doğru "Vehbi" de dahil olmak üzere birçok farklı isim alan makinistle ilgili son söylenen şudur; "adını hatırlamıyorum ama v ile başlıyordu"... Aylar sonra makinistle tekrar karşılaşılır, makinistin adı öğrenilir... Söylenen isim "Gani"dir...


5. Tükan

Bu devamlı amcama yardım için gittiğim tükan bir sahaftır... İçinde ağırlıklı olarak çizgi romanlar bulunur... Diğer ağırlık polisiye romanlardadır ama bunlar dışında da bolca kitap vardır... İşte size tükandan kareler...







6. Saçlar

Çok uzamışlar be... Kestirmem lazım artık bir ara...


7. Tavsiye

Dinlemekte olduğum şarkıya bakın, nostalji yapın... Küveti doldurun, sigaranızı yakın, içeceğinizi alın, ışıkları kapatıp her yere mum yakın, tütsü de yakın, yumuşak şarkılar dinleyin... Saygılar...

----------------
Now playing: Spice Girls - Wannabe
via FoxyTunes

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Altmış Altıncı Yazı

O değil de yana koyduğum playerda "Rick Rubin"i sansürlemişler kötü olmuş...

Altmış Beşinci Yazı

Temizliğe gelen kadın gelmeden önce benim niye etrafı toplamam gerekiyor hiç anlamıyorum... Kadın o iş için para almıyor mu?? Cidden, neden yani?? O zaman niye var ki o kadın?? Sırf ütü yapıp etrafı süpürgeyle dolaşmak içinse yazın gelmesin o zaman, ben de yaparım onları... Daha ucuza hem de...

----------------
Now playing: Of Montreal - Requiem for o.m.m.2
via FoxyTunes

26 Mayıs 2009 Salı

Altmış Dördüncü Yazı

Sabah 8.00'dan 11.40'a kadar bekledim, gelmedi... Evren konuşmamı istemiyor sanırım... Bilmiyorum... Gerçi itiraf etmeliyim ki 10.45 ile 11.20 arasında Mozart'a gittim ki ondan bahsetmek bile istemiyorum... Neyse sonuç olarak gelmedi Lauracık... Ben aslında "bugün oldu oldu, olmadı bırakıyorum lan peşini" demiştim kendi kendime ama sanırım bırakmıyorum peşini... Galiba yarın da gideceğim okula... Bilemedim... Gelişmelerle karşınızdaydım... Saygılar...

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Altmış Üçüncü Yazı

Size vidyolar getirdim... Bakın mesela bu özellikle sonuna hasta olunası bir videodur... Ellen Degeneres ve Britney Spears "caroling"e giderler... Olaylar gelişir... Favori sahnelerim de insanların bakışları, Britney bisküvi yerken Ellen'ın "have you not eaten today?" demesi, en sondaki kadının atkı tarafından paketlenmesi, Ellen'ın kapıyı açmayanlara "Britney, bitch!" diye bağırması, kapıya asılan Anetha Franklin ve tabii ki en sondaki Jingle Bells...



Bu da sarhoş Britney... Bence çok normal ve sevimli... Hep sarhoş olsun... Sıradan insan yanını görüp mutlu olalım sevelim...



Bu da bir Mystery Jets, Laura Marling düetinin çok tatlı klibi... Yemek istiyor insan hepsini...



Bu da Jay and Silent Bob Strike Back'den Jay'in rapi... Seviyoruz kendilerini... Sağdaki eleman da o ulvi Kevin Smith olurlar...



Saygılar...


----------------
Now playing: Britney Spears - What You See Is What You Get
via FoxyTunes

Altmış İkinci Yazı

Evet, konser kritikleriyle geleceğimi falan zannediyorsanız yanılıyorsunuz... Çünkü ben viski içtim cumartesi günü... Viski demek o geceyi hatırlamamak demek... Takside giderken kapıyı açıp dışarı kusacak ve bunu hatırlamayacak kadar sarhoş olmak demek... Manyaklar gibi ağlayıp her şeyi itiraf etmek demek... Evet... Bütün bunları bu zübüzük yaptı işte;

İfşa ediyorum! Suçlusu odur! Neyse yani sonuç olarak cumartesiyle ilgili anlatılacak pek bir şey yok...

Ama pazarla ilgili var... Bir akşamdan kalma olan ben, pazar günü midem bulandığı için yalnızca akşam yemeği yiyebildim(havuçlar hariç)... Ancak yaklaşık 12.00'da başlayıp 22 küsurda sona eren bir Britney Spears maratonu vardı ki öf yani... Sonra da şansıma Nr.1'da konserini verdiler... Bu gece artık ne fantaziler gelir bilmiyorum...

Şu fotoğrafını da çok sevdim... Bir bu ifadesini bir de o spastik kahkahasını çok seviyorum... Canım yaa yerim...



Bu da spastik gülüş:



Yarın da sabah 8 servisiyle kitaplarımı, çizimlerimi falan alıp durakta kod adı Laura'yı beklemeyi planlıyorum... Artık konuşmak için başka şansım kalmadı... Son günler... Haberlerini iletirim... Saygılar...

24 Mayıs 2009 Pazar

Altmış Birinci Yazı

Bence Kings Of Leon'un davulunda "KOL" yazıyor olması komik bir şey...

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Altmışıncı Yazı


Altmış yazmak komikmiş be... Neyse efenim, tükanda böyle arka taarafta ecnebice çizgi romanlar var ama devamı olmayan bir şekilde... Böyle 75. sayı, 546. sayı vr 744. sayı mesela... O yüzden pek bakmıyordum oralara... Oysa ki yeni bir şeyler keşfetmek istiyordum... Geçen gün "Machine Teen diye bir şey buldum... Toplamda 5 sayıymış ve 1. ve 2. sayı da vardı orda... Tükan sahibinin yeğeni olarakdan oturup oracıkta okudum o 2 sayıyı... Ve sevdim... Diğer 3 sayıyı da ya internetten okurum ya da internetten alırım diyordum ama okusam daha tatlı olur diyordum... Marvel sağ olsun, sitesinde okuma atraksiyonu yapmış ama sadece kapak ve takiben olan 2-3 sayfa... "Wtf?!" demekten kendimi alamadım... Neyse diyeceğim odur ki; bulursanız okuyun, güzel... Bana da diyin "aha da burdan okudum" diye... Ben de okuyayım... Hep beraber mutlu olalım... Evet...

----------------
Now playing: Rancid - Nihilism
via FoxyTunes

Elli Dokuzuncu Yazı

Sigaram da bitti benim blog... Britney Spears Weekend'e rağmen olmayan televizyon, olmayan sigaralar... Ne yapmalı bilmiyorum... Ha bu arada, kendi reklamımı yapayım... Norman the Normal Boy için yeni bölümlerim ve ilk çizimler hazır olmak üzere! Bekleyin!

----------------
Now playing: Rancid - Unwritten Rules
via FoxyTunes

Elli Sekizinci Yazı

Bir de blog, ben az kalsın Antalya'ya gidiyordum bugün... Bence gitsem yararlı da olurdu... Çünkü Paris Hilton ordaymış... Onunla kanka olursam Britney yolları açılmaz mı bana? Niye gitmedim ki sabah babamla? Damn!

----------------
Now playing: M.I.A. - Paper Planes (DFA Remix)
via FoxyTunes

Elli Yedinci Yazı

Televizyonumuz yok okuyucu... Dün tamire gitti, götüren adam da bize "bugün gün içinde gelecek" dedi... Tabii ki gelmedi... Sonra akşam ben eve geldiğimde(11 suları oluyor sanırım) hâlâ gelmemişti... Üstelik benim hayallerim vardı... Maç izleyecektim ben... Daha da önemlisi MTV'deki Britney Spears Weekend... Yani ben bir yıldır şu günü bekliyorum ve televizyon yok evde... Dün akşam en son anneme "size geçici televizyon getirelim sizinkini yarın sabah getirelim" demiş ama tabii ki geçici televizyon falan da yok ortada... Saat de şu anda 15.12 ama kalıcısı da yok... Çıldırmak üzereyim be okuyucu... Üstelik MTV'nin sitesinde de izlenmiyor... Hayat çok zor yani şu anda benim için...

Akşam da Dengesiz Herifler konserine gidelim diyoruz... If'teler akşam saat 9'dan itibaren... Burdan da reklamlarını yapalım... Eğer bir süre daha televizyonsuz durmam gerekirse sanırım dışarı çıkıp içeceğim... Ama yani içeceğim... Param da var çünkü, viski falan almayı planlıyorum bu akşam için... Gerçi almasam da olur sanırım, evde var... Sonuç olarak bu gece yine sarhoş bir Ekin olacak karşınızda... Okulunun bitmesini kutlamanın yanı sıra muhtemelen Laura kod adlı hatunla konuşmamamanın pişmanlığına da ağlayacağım... Yeah!

Çok dandik bir paragraf düzenim oldu bugün, farkındayım ama idare edin bence... Neyse efenim eve geldikten sonrası da keyifli olacak heralde... Zeynep Hanım bizde olacaklar... Bu sefer de sızmazsak(çünkü bizim evde olunca sızıyoruz hemen) eğleniriz onunla da... Gerçi viski içersem sızarım mutlemelen...

Bu arada 400 maddeye çıkmış olan film listemden izlemiş olduğum filmlerin sayısı da 102'den 114'e çıkmış... Bu durumdan hoşlanmamış olsam da(az izlemişim) önümde çok tatlı bir yaz tatili olduğunu göz önünde bulundurursak bence istersem 214'e çıkarırım okul başlayana kadar bu sayıyı... Gerçi diziler de var, bilemedim... Bunları niye yazıyorum size? Çünkü çok yakında kritikleriyle karşınızda olacağım... 114 film kritiği... Boru değil bence... Hazır olun...

Bu arada Watchmen'in çizgi romanının bir kısmını okudum, güzele benziyor... Kendi kendime çizgiroman uyarlamalarına gitme kararı aldığım için(Bluntman and Chronic sayılmaz-onlar Jay ve Silent Bob-) filmini izlememiştim ama izleyen insanların büyük bir kısmı beğenmemiş... Sanırım bu yaz bu kararımı da bozup bir göz atacağım ona...

Ayrıca artık "New York, I Love You" istiyorum ben... Çünkü bir yıldan fazla süredir bekliyorum bu filmi, hadi artık... Ama beklemekte haksız mıyım? Ekibe bakın;


Yönetmen Kısmısı:

Fatih Akin
Yvan Attal
Allen Hughes
Shunji Iwai
Wen Jiang
Shekhar Kapur
Joshua Marston
Mira Nair
Natalie Portman
Brett Ratner
Randall Balsmeyer(filmin haberini ilk alığımızda listede Scarlett Johansson da vardı)


Oyuncu Kısmısı:

Natalie Portman
Blake Lively
Bradley Cooper
Orlando Bloom
Christina Ricci
Robin Wright Penn
Hayden Christensen
Rachel Bilson
Ethan Hawke
James Caan
Andy Garcia
Olivia Thirlby
Uğur Yücel

İşte böyle... Bir de perşembe günü sevgili Can Koçak(büyük olan) ile "hiç mi yaz dizisi yok be" tartışması yapmıştık, ben de "bir tane vardı yaa" demiş, ne olduğunu hatırlayamamıştım... Oysa ki ayıpmış bence yaptığım... Zira Can, Weeds! Ve geliyor 5. sezon... Mutluyuz... Beklemedeyiz...

Bu arada Facebook'daki o "Bouncing Balls" isimli oyuna burdan saygılarımı sunuyorum... Geçen sene bu zamanlar da çok benzer olan "Bubble Town"a sarmıştım... O da bağımlılık yapıyordu, bu da yaptı... Ayıp bence... Bitti bu yazı da burda... Saygılar...


----------------
Now playing: Santogold - Find A Way
via FoxyTunes

21 Mayıs 2009 Perşembe

Elli Altıncı Yazı

Okulum bitti benim! Bugün son sınavıma da girdim... Kolam-oyunlarım-filmlerim ve ben resmen tatildeyiz artık... Saatlerdir de "Bouncing Balls" oynuyorum...

Tabii Kod Adı Laura ile konuşmak için son günümdü ve ben göremedim onu, o kötü oldu... Oysa konuşacaktım da hazırlamıştım kendimi... Sanırım yarın bir daha okula gideceğim görmek adına onu... Emin de değilim ama... Dün de serviste yanıma oturdu canım... Yerim ben onu... Şimdilik bu kadar yazacaklarım, annem istiyor bilgisayarı... Ama daha sonra daha çok yazmayı planlıyorum...

----------------
Now playing: Death Cab For Cutie - I Will Possess Your Heart
via FoxyTunes

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Elli Beşinci Yazı

Dünyanın en büyük yalanları da "sonsuza kadar" diye başlayanlar sanırım... Çünkü genelde "birkaç ay" anlamına geliyor... Garip... Gerçekten hayatımda ilk defa biri "sonsuza kadar" bir şeyim olacağını söylemişti, 2 aydan az sürdü o sonsuzluk... Neyse hadi bakalım ilerde daha uzun bir sonsuzluk bulurum belki... Saygılar...

Elli Dördüncü Yazı

Evet sonunda eve dönebildim, üstelik yalnız olarak... Böylece biraz yazayım dedim bende...

Cuma günü Hacettepe'nin şenliğine gittim ben... Bedük vardı... Gerçi ben Bedük namına pek bir şey hatırlamıyorum ama vardı adam... Sarhoş da değildim... Sadece "Kod Adı Laura" vardı konserde... Evet evet o Laura Marling'e benzeyen exchange hatun... Tüm konser boyunca onda kaldı benim aklım... Uzun zamandan beri kimseden hoşlanmadığım için bunu bulunca çok kaptırmaya başladım kendimi... Ve fekat biraz geç hoşlandım sanki... Zira hatunun en fazla 2 haftası var... Sonra memleketine gidecektir... Exchange bu anacım... Biraz sinirimi bozuyor bu durum...

Cumartesi ısınan havalar sebebiyle pikniğe gittik... Seymenler'e... Yemeğimiz falan da vardı çok güzeldi... Güneşe yayıldık falan... Bir de Can ve Görkem karpuz almışlar, içine votka döküp kaşıkla yedik, çok güzeldi... Sonra frizbi oynadık... Hatta bakın;



Yeah ben ve frizbi atmak...

Neyse efenim sonra Can köpeğini gitti getirdi... Burdan Elişa'ya saygılar... Heralde böyle yazılıyordur, bilmiyorum... Bakınız Can ve Elişa gelirken;



Sonra Elişa'yı gezdirdik falan... Yürüdk... Ben koştum... Çok ilginç bu mesela... Beni tanıyan bilir çünkü, koşmam ben... Yürümem bile hatta nerdeyse... Eğlendik bolca yani... Akşamına da Eurovision'u izledik, memnun kaldık... Beklediğimiz gibiydi... Norveç'i de beğendik... Ben Portekiz ve Fransa'yı da beğendim ama alamazdı onlar zaten... Almanların da Ditta Von Teese'i çıkarmaları komik geldi bana, neden bilmiyorum... Zeynepler'e gittim ben sonra, orda kaldım...

Ertesi gün, yani pazar günü, yine piknik yaptık... Konutkent semalarında bu defa... Yaşadığından şüphelendiğim Rengim de geldi... Bir de Yasemin diye sevimli bir insancıkla tanıştım... Gecesine yine Zeynepler'de kaldım...

Sabah Zeynep okula giderken de eve geldim... 1 servisiyle de okula gidip Mayfest'de kaybettiğim okul kimliğimi alacağım... Laura'yı da görürüm belki... Onur'u da görsem de, o tanıyormuş, tanıştırsa... Ayrıca Orçun; armut vücutlu değilmiş abi, dikkat ettim...

Çok özet bir yazı oldu ama film izleyeceğim... Annem filmin yarısında aldı TV'yi benden çünkü... Ebruli izleyip Pilates yapmak için... Ebru Şallı'nın konuşmasına da uyuz oldum ayrıca...

Yazımı da Laura Marling - Shine'ın sözleriyle bitiriyorum... Çünkü güneş ışığını sevdiğime karar verdim... Saygılar...

I need shine...
I need shine...
I need shine...
Step away from my light, i need shine...



P.S: Bana böyle bok gibi davranmaya devam edeceksen cidden "step away from my light"... Sıkıldım artık...